19 Ağustos 2014 Salı

Bugünlerde Haberler

Nasıl bir tezgah dönüyor ? Aylarca Türkmenlere ışid in yaptığı işkencelerden bahsedildi, ne bir sığınma kampı kuruldu ne de düne kadar bir yardım yapılmıştı. .Aynı işkenceler Ezidilere yapılınca nedense birden kapılar açıldı. Yanlış anlaşılma olmasın , madur insanlara kontrollü şartlar altında yardım edilmesine sonuna kadar tarafım. Sadece gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. İşin asıl ilginç tarafı da şu oldu benim açımdan. Haber kanalları , Ezidileri Türkiye ye getiren PKK dan ve peşmergelerden kahraman gibi bahsediyor . Ben mi yanlış biliyorum , bugün bunları yapmak bir terörist gurubu günahlarından arındırıyor mu ? Herkes sanki terörist bir guruptan değil, ordudan bahsediyor...Şaşkınlık içerisinde izliyorum haberleri. .Peki bu esnada
 Türkmenlere neler oluyor ? Onlar çöllerde ölüyorlar.. Kanallar nedense bundan hiç bahsetmiyor..Daha da ilginci Avrupa , ABD de ışid den bahsediyor .Bu adamlar ne zaman insanların ölümünü sallamışlardı da şimdi insanlıktan dem vuruyorlar onu da anlamış değilim. Çok garip şeyler oluyor gerçekten , sessizce ve hissettirmeden...

Bütün bunlar bana satrancı hatırlatıyor. Ve bence, işid denilen bu saçmalık da sadece veziri almak için sürülmüş bir piyon. Mat olan biz olmayalım da ! Allah sonumuzu hayretsin. ..

13 Ağustos 2014 Çarşamba

An

Nasılsın dersen söylerdim belki, iyi değilim bugün. Kim bilir ne kadar zordur ölüm zamanı, kimse konduramiyordur ama uzak değil işte. .Hayatıma hastalıklar girdi bugün. Ortaya çıkaran asıl neden stresmış..Mutsuzluk, yorgunluk ve kaybetme korkusu. .En çok da keşkeler...Ne kadar da yordun hayat beni! Yollarda ,sabahlarda ,gecelerde ,gunduzlerde hep bir iç acısı. .Mutluluğun sırrı sevmek de ,ama öyle bir yerdeyim ki..işte ne karanfil ne kurbağa...Kaç gündür aynı cevaplar. . Bütün bunların kaynağı  ..Iki gündür hayatımı geçiriyorum gözümün önünden,  mutlu geçirdim dediğim bir yıl yok. .Hep kederle yasamışım ben. Gülümseyen pozlar vermişim makinalara , biraz çocuklarla konuşmak iyi gelmiş biraz arkadaşlarla ama mütamadiyen süren bir huzur olamamış hiç hayatımda.Beni sevenlerin beni hayat dolu, mutlu görmesi bu yüzden işte, onlarla mutlu olduğum için..Anlık mutluluklara derin anlamlar yükleme çabası. ..Ne bir yatağı, ne bir masayı sahiplenmisim..Yazlarım eğreti kışa hasret , kışlarım eğreti yaza hasret ...Geçmişin pişmanlıklarını aştım sanmıştım, yanılmışım..Onlar beni başka yerlerden yaralamak için saklanmışlar sadece. .Söylenen her söz , midemi bulandıran her otobüs, alamadığım ,yapamadığım ya da zorla yaptığım her  ne varsa. .Hiç biri gitmemiş hepsi oracıkta durmuş bekliyorlarmış sırası geleceği günü. ..Birikmiş diyor doktor,  birikmişler öyle. ..Liseyi hatırlıyorum ,ne zorluklar... sonra üniversite ayrı zor. Şırnak ve arkasından gelen yıllar. .Bir bakıyorum da arkama hep gelecek yıl demişim ,gelecek gelmiş ve belki de çoktan geçmiş...

12 Mayıs 2014 Pazartesi

TRT de KABUS GECE

KANDIRILDIM

O gün okula gittiğimde akşama bir konser olduğunu öğrendim. Okula servis gönderilecek ve konser sonunda öğrenciler geri getirilecekti.Okuldan hiçbir öğretmenin gelmemesine şaşırmıştım.Gece geç saatte bitecekti program ve o saatte de köye dönmek pek mantıklı olmayacağından kabul etmedim.Ama öğrencilerim gelip benden’ kimse gelmiyormuş hocam,lütfen siz gelin’ deyip bir de servis sizin eve yakın bir semtten geçecek diyince kabul ettim. Öncelikle giderken öğrencilerin balık istifi yapılırcasına edep dışı bir şekilde iki servise bindirilip gönderilişlerini gördüm. Bu böyle olmaz diye müdahele etmeye çalıştım ancak ben olaya dahil olduğumda araç çoktan hareket etmişti.Arkasından  gelen araç ayakta yolcu almadığı için saatlerdir yağmurda bekleyen beş genç gidemediler.Orada da böyle olmaz ,olmamalı konuşmaları yaptım ama yine nafile oldu.Gençlerin bir kısmını geride bırakmanın bir kısmının da kötü şartlarda gitmiş olmasına engel olamamanın verdiği can sıkıntısı ile başladı gece. TRT stüdyolarına geldik, hepimiz canlı yayına katılacağımızı sanıyoruz. Öncelikle canlı olmadığını öğrendik, gençler heyecanla girdiler içeri. Küçük bir  sinema salonu gibi,ancak ortada sahne var.,Oturduk herhangi bir yere…
Işın Karaca lakayt bir tavırla’ herkese hello’ diyerek giriş yaptı . Yönetmen kayıt diyince,  son derece yapmacık bir ses tonuyla ‘ sevgili seyirciler ve siz değerli konuklar …’ demeye başladı. Ben böyle bir iki yüzlülük görmedim. Şimdiye kadar birçok  sanatçıyı canlı dinleme fırsatım oldu ama böyle basitlikte birine ilk defa rastladığımı gönül rahatlığı ile söyleyebilirim..Aralarda çalışanlara ‘ hayvan, lan… gibi argo kelimelerin yanında kulaklara zarar ancak bağırmayı bilen bir ses…Bir şarkıyı bile ‘kes, baştan alıyoruz’ demeden bitiremedi. Hele kameraların kayıt yapmadığı bir yerde ‘ ben müşterinin alkşlayanını severim ‘ demesi tek kelime ile rezaletti…Müşteri kelimesi de neydi öyle ! Konuğu Gökhan Türkmen, ona göre çok daha başarılı idi.En azından parçalarını doğru düzgün söyledi.Hele o kadının saçma sorularına karşı olgundu bile diyebilirim.Sahte gülmeler, sahte sorular ve kestik denildiği anda ise o iğrenç yüz ifadesi.... .Ama asıl iğrenci etrafdaki, benim hayatımda tanık olmadığım basitlikteki insanlardı. Progaramın ortalarına doğru anlamaya başladım durumu, bu insanlar parayla tutulmuştu..Bu kadar basit ve çirkin bir gürültüye tahammül edebilmek için ancak üstüne para almak gerekirdi zaten.Gayri ahlaki tavırlar içindeki bu insanlar ile aynı atmosferde bulunmak bile kendim kirlenmiş hissettirdi. İğrenç ama gerçek  bir tiyatro…Her şey yapmacık,sahte ,çirkin ve o kadının  sesi..( O ses kesinlikle işkence aleti olarak kullanılabilir)…Hele öğrencilerimin bunlara tanık olmasını hiç istemezdim doğrusu.Onlar benim gibi düşündüler mi bilemiyorum ama zihinlerinin bilincinde olmadan kirletilmesine ortak olmaktan dolayı çok.pişmanım. Kandırıldım…Tek kelime ile hissetiğim buydu…Şöyle düşünmüştüm,TRT’ ydi neticede...Bize Işın Karaca ve  Mustafa Ceceli denmişti.   Işın Karaca yı bilmiyordum da, Ceceli edepli bir beyefendiydi,canlı konserlerinde bulunmuştum.Oysa bambaşka bir manzara ile karşı karşıya kalmıştık.Ceceli yoktu, edep de o akşam yoktu doğrusu...

Ve bitti gece… iki gün sürecek bir baş ağrısı ve kötü bir hayat tecrübesi ile…Bundan sonra asla, sorumluluğun tamamen bende olmadığı, her aşamasını bizzat yönetmediğim ,içeriğine tam vakıf olmadığım bir geziye ya da başka bir şeye kimseyi götürmek istemem,özellikle de öğrencilerimi. Kim tavsiye ederse etsin,hangi konumda olursa olsun,  bu tür konularda kimseye güvenmemem gerektiğini de öğrenmiş oldum
                                                        

                                                                              24.04.2014       




27 Mart 2014 Perşembe

koku

Bugün İstanbul otobüslerindeki kabus saatlerime bir yenisi daha eklendi. Bence otobüslere dedektör takılmalı.Belli bir koku değerinin üstünde çıkanlar alınmamalı.Hatta ibreti alem için siren bile çalabilir. Ve dahası fazla ve iğrenç kimyasallara karşı 'iğrençsin' diye ötebilir de pekala. Özellikle bir parfüm var ki, sanırım belediye bedava dağıtıyor, tanıdığım her üç ergenden birinde bu berbat koku... Ayrıca otobüs içerisinde bağıra bağıra konuşanlar için de otobüste bir ses dedektörü olmalı.Şu durakları söyleyen otomatik kadın sesi 'Gürültü limitini aştınız ,lütfen sessiz olun' da diyebilir pekala. Böylelikle tanımadığım insanların siyasi düşüncelerinden ve özel hayatlarından haberdar olmaktan kurtulabilirim  belki...Bu yaşıma kadar uzun süre müzik dinlemişliğim yoktu. Ancak bu yolculuklara başladığımdan beri , kulaklığımı unutmuşsam ya da şarzım bitmişse yağmurda şemsiyesiz, karda çizmesiz kalmışım gibi hissediyorum. Neyse ben günün -kokusuna-döneyim.
Sabah iki koltuk arasında kısa bir tereddütten sonra verdiğim alelade kararın tüm günümü mahvedeceğini nereden bilebilirdim.Önümde oturan oldukça kaba ,benim otobüsümün her günkü müdavimlerinden olmayan yabancı, altı aydır banyo yapmıyor etkisine sahipti . Adamın yanında yan okulun fizikçisi naif beyefendi Suat Hoca oturuyordu.  Suat Hoca ne kadar mesafeli durmaya çalışsa da bazen adam öyle bağırarak  telefonda konuşuyordu, adamcağızın üzerine doğru öyle geliyordu ki, halini görünce kendimden çok ona üzüldüm.Otobüsten inerken emekliliğe kesin karar vermiş görünüyordu.
 Önceleri tam kaynağını bulamadığım koku, güneş bizim tarafa doğru vurdukça ısının da etkisiyle iyice arttı.Tam bir buçuk saat  korkunç bir kokuya tahammül etmek zorunda kaldım.Kalksam oturacak yer yok ve artık tıka basa otobüste ayakta duracak yer de yok...Önümü de göremiyorum, alçaktayım. Sırf ayaklarım yere bassın,uyurum nasılsa diye burayı seçmiştim.Bir de bu durum var tabi. Hayatım boyunca boyumun uzunluğu benim için, ne estetik olarak ne de başka açıdan hiç bir sorun teşkil etmemişti.Ta ki İstanbul'a gelene kadar. Bazı koltuklar çok yüksek. Belimi tamamen arkaya dayasam ayaklarım sağlam yere basmıyor, dayamasam bu sefer de bir süre sonra belim ağrıyor. Ayaklarımın rahat olduğu yerlerde de alçakta olduğu için önümü göremiyorum ,midem bulanıyor.Her gün bir karar vermek zorunda kalıyorum ya da bir süre köşe kapmaca oynuyorum .Bu gün maalesef  kırmızı  kabloyu kesmişim ! Yanlış tercih !   Mide bulantım katlanarak arttı....İndiğimde ne dünyaya bakacak, ne de ders anlatacak halim kalmıştı. Artık sahip olduğum tek duygu midemden boğazıma doğru hücum eden asitlerin uyandırdığıydı... Maalesef benim midemde bir canavar yaşıyor ve o böyle kokuyla mokuyla rahatsız edilirse de  beni kolay kolay rahat bırakmıyor. Tam tamına dört saat boyunca kesintisiz bulantı ve diğerleri...
Tabiri caizse, dünyadaki tüm kokulardan nefret etttim.  Bütün pis şeylerden, parfümünü koklamak istemediğim halde zorla burnuma sokanlardan, oda spreylerinden,  derinlemesine sinmiş sigara kokusundan, ter kokusundan...
 Birazdan uyumaya geçicem..İçimdeki canavarsa uyuyalı baya oldu, sonunda yoruldu....İnşallah sabah kimse uyandırmaz onu   :(

12 Mart 2014 Çarşamba

iman


İman ateşi,
Mum alevine benzer,
Açarsan pencerelerini
Bir rüzgarla söner...
Giyersen  takvanı, ahlâkını
Cam olur mumun çevresine
Ama yetmez,
Korunmaz alevin
Onun için demir lazım,
Sağlam duvara bağlı,
Demirindir secdeye değen alnın.

Yanan bir mum yoksa içinde,
Gereksizdir evet,
Cam da çerçeve de...
Kalbin boşsa boştur,
kıyafetin de ibadetin de.
Ama dolu olsa da kalp,
boşalır elbet,
Ahlâkın ve edebin olmadığı yerde.
Edep de tamamlanır
İbadetle.                                                  
                                                                                                             2010 Kastamonu

2011 'de Suriye-Ürdün Gezimden notlar

Alttaki notları alalı üç yıl geçmiş. Ne kadar da çok şey değişmiş.Yazık ki ne gezecek mekan kaldı, ne sıcak devlet ilişkileri ne de sevgi dolu insanlar...

.Şubat 2011
Çöller ortasında bir vaha,güzellikler diyarı Ürdün...Osmanlı diyarı,bizden bir parça Şam...
Bütün bildiklerimin yalan olduğunu öğrendim...Nedense atalarımız olan Kırgızlardan ,özbeklerden daha da çok bize benziyorlar..Araplar kara değiller,aynı bizim gibi sarışın,kumral esmerler...Bizim yediklerimizden yiyorlar,bizim gibi giyiniyorlar ve bizi seviyorlar. Türkiye deyince saymaya başlıyorlar bütün bildiklerini bir bir..
Aynı coğrafya,sadece birkaç saat uzakta...Osmanlı izleri adım adım her yerde. Dünya haritasına bir baksak iki şehirden bile yakınız,aynı Osmanlının torunlarıyız...Ama öyle soğutmuşlarki,el olmuşuz...Aşağılamış ,arkadan vurdular diye kızmışız...Acaba kim vurdu,halkmıydı bunu yapan ! Ne anlatmışlarsa inamışız..El olmuşuz, oldurulmuşuz.....
Ürdün; herkes üniversite mezunu.Üniversite mezunu değilsen işçi bile olamıyorsun.Kadınlardan açıklar da var kapalılar da,ama hepsi inanılmaz şık..Son model arabalar yollarda,şehir çok güzel ve temiz..Halk kralı çok seviyor,aynı zamanda Cumhuriyette var...Dinginlik ve huzur..Hiç düşünmezdim ortadoğunun göbeğinin böyle olabileceğini..İklimi bir harika Sanki Antalya..
Ve Şam...Kah Antep,kah İstanbul...Buram buram tarih heryerde. Ürdün e göre daha fakir,sanki bizi yirmi otuz yıl arkadan takip ediyor.Ama o kadar çok ziyaret mekanı var ki,adeta büyülüyor.Hele büyüklerimizin olduğu kabirler,külliyeler...
Daha söylenecek çok şey var  ama benden bu kadar :) İnşallah sizler de ziyaret imkanı bulursunuz...Son olarak şunu söylemek isterim ki;devletler arası ilişkilerin önemi derinden hissediliyor.Devletimizin son yıllarda kurduğu olumlu ilişkiler bize saygın bir yer kazandırmış.Halk devlet büyüklerimizi tanıyor ve seviyor...Ayrıca herkes Polat Alemdar hayranı...




Saraybosna'da

 20 mayıs 2013


Bu topraklarda beni çeken bir şeyler var. Sokaklarında yürürken adeta geçmişin içinde yürüyorum. Hala yaşayan Osmanlı eserlerinde  tarihi,  kurşun izlerinde  çaresizliği , sıcak tebessümlerde , yüzyıllardır kopmayan bağlarımızı  görüyorum. Sanki bir yanım buraya aitmiş gibi hissediyorum. Hani Türk filmlerindeki 'size anne diyebilir miyim ' repliği var ya,onun gibi adeta...Bir tanıdıklık , bir yakınlık...Buraları bana bu kadar sevdiren, her adımımda kalbimi tamamen dolduran nedir ? Belki mazlumiyetleri, belki de yüzyıllara meydan okuyan sadakatleri... Yeniden buralarda olmak çok güzeldi... — Saraybosna'da.

Ramazanda Dünya

1ağustos 2013

Mübarek ramazanda, Irak'ta camilere bombalı saldırılar düzenleniyor, Arakan'da diri diri çoluk çocuk demeden müslümanlar yakılıyor, Suriye desen zaten içler acısı. Afganistan, Mısır ... ve dünyanın her bir köşesi....
Ey dünya ! Madem müslümanlar terörist , neden kutsal günlerinde dahi onların mabetlerine kurşunlar yağıyor. Şu günlerde bile huzur yok...

Allahım, şu mübarek günler suyu hürmetine bizleri zelil etme

3 K

Yıllardır katlanarak artan bişeyler var hayatım da
Kilolarım
Kitaplarım
Kıyafetlerim
Ve taşımak gittikçe zorlaşıyor...

Şiir

            
Sana da oluyor mu
Gidenlerden gelen haberler seni de üzüyor mu
Gecenin bir yarısı
Miden ile kalbinin arası ,
Benim gibi acıyor mu ?
...............
                     


Mısır'da Darbe

14 Ağustos 2013

Mısır. . .Sabah sabah üzdü beni. ..istedikleri sadece ve sadece demokrasi. ..Sandığa gitmek, sectikleri insanlarla yonetilmek ..Ne kadar acı ki seçim yasak, demokrasi istemek yasak. Bu insanlar isteklerini ne siddete basvurarak , ne arabaları yakarak ne de kaldırım taslarini sokerek gösteriyorlar. Ancak aldıkları cevap kurşunlar. ..Şu an 150 ölü ve 7 bin den fazla yaralı. Ve bu daha başlangıç...işte Avrupa. ..kendi getirmediği sürece demokrasiye tahammül edemeyen ,kendinden başka hiç bir toplumun huzurunu istemeyen , başkalarının kanindan beslenen güruh !(sömürgecilik malum, gecim kaynağı)

Bir yeri daha yangın yerine cevirdiniz...Tebrikler. ....  
                                                                                             

19 ağustos 2013
Biraz önce bir yazı okudum. Gerçekten derin bir üzüntü çektim. Mısır halkın direnisi ile dalga geçiyor, küçük görüyor, adeta ölenlerle bile dalga geçiyor ve bu acıyı paylasanlara ise şöyle diyordu. ." Çeçenistan da , Bosna da katliam olurken nerdeydiniz,neden bir tek arap desteklemedi .Sizin dikkatinizi çekmek için arap mı olmak gerekli ?
Şöyle cevap vereyim. Dünyanın her yerinde ki acı , adaletsizlik hangi din ve millete mensup olurlarsa olsunlar üzer beni ve eminim benim gibi dusunenleri.Yillarca özgür iradelerini kullanamamis bir halk demokrasi talebinde bulunuyor. Üstelik silahsız bir şekilde . Ve bunu dünyaya gösteriyor, bakın durduk ve durumuz bu..Aldıkları cevaplar ise çoluk çocuk demeden gonderilen kurşunlar. Simdi biz duralim ve şöyle mi diyelim. "Siz arapsiniz , soylesiniz, , böylesiniz....Allah aşkına, bunun neresi insanlığa sığar. Burdaki hareket bir demokrasi hareketidir. Dünyadaki duyarlı insanların verdiği destek de demokrasiye destektir. Bir topluluk, , ustelik o cografyadan bir topluluk ilk defa böyle dik bir şekilde duruş sergiliyorlar. Secme ve seçilme hakkı istiyorlar. Ve cevap binlerce ölü. ..
Ne olursa olsun, hangi siyasi düşünceye mensup olursa olsun ulkemizden bazı insanların uzulmuyorlarsa bile dalga geçmesi gerçekten icler acısı. Aslında sasirmamam gerekir. Neticede o kursunlari sıkanlarda, Arakan da müslüman ları yakanlarda, Hocalida Azerileri katledenlerde insan görünümluydu. Ya da Ahmic te yaktiklari insan cesetleri ile gulumseyerek poz verenlerde görünüşte öyle. ..ve binlerce ornek...
Kendimizden değil diye mazluma mazlum demeyelimmi yani....Ozaman insanligimiz nerde kalır! Ne güzel söz,

İnsanlar sadece ikiye ayrılır, iyiler ve kötüler diye. . .

ELVEDA KASTAMONU

KASTAMONU DA TANIŞTIĞIM TÜM DOSTLARIMA, DADAY'DAKİ VE FEN LİSESİNDEKİ GELMİŞ GEÇMİŞ BÜTÜN ÖĞRENCİLERİME İTHAFEN

Elveda Kastamonu
Daday ‘a ilk geldiğim günü hatırlıyorum da; kendimi çalıkuşu gibi hissetmiştim. Yeşil ve şirin ilçe. Okulda ilk günüm, bakışlarınız şimdi bile aklımda merak ve sevgiyle dolu, tertemiz… O günden bu güne 5 yıl geçti. Ama benim sevgim hiç azalmadı. Öyle samimi ve öyle doğaldınız ki bir lisede yaşanabilecek hiç bir olumsuzluk yoktu . En kötü diyebileceğim olay bile şu an gözüme görünmüyor...
5 yıldır tanıdığım canım öğrencilerim ,çok teşekkür ederim ;bana pazartesi sendromu yaşatmadıgınız için, o korkunç baş ağrılarımda şefkatle baktığınız için, beni üzmediğiniz için, sevildiğimi hissettirdiğiniz için,her gördüğünüz yerde sevgi ve saygı ile selamladığınız için, her yıl doğum günümü benim için özel hale getirdiğiniz için, işimi iş olmaktan çıkarıp zevkim yaptığınız için…Çok teşekküer ederim. Çok güzel öğrenciler tanıdım..Kiminiz üniversteyi bile bitirdi ,kiminiz hala okuyor… Allah her birinizin yollarını açık etsin .Sizler benim dualarımda olacaksınız.

Ve Fen lisesi …Evim, yurdum…Bahçe kapısından girer girmez unuttururdunuz bana bütün kötü şeyleri. Onlarca harika bakan göz,. Gülümsemediğim bir an yoktu…Her odada ayrı bir dünya, her yıl gidenlerin ardından duyulan o hüzün. Gözümün önünde büyüdünüz ve gittiniz… ve gittim… Evdi orası benim için, sizde çocuklarım., Nijer' le ilgili bir belgesel izlemiştik, belki hatırlarsınız, orda doktor şöyle diyordu “ biz oraya yardıma gittik, ama yardımı onlara değil daha ziyade kendimize yapmışız “ İşte onun gibi, sizin sıkıntılarınızı dinlerken aslında kendi sıkıntılarımı çözdüm... Her birinizin acısını , derdini kalbimde hissettim, ve bu acı kalbimi iyileştirdi . Sizinle büyüdüm. Akşamları sizlerle olmak, her bir odadaki dünyalarınıza konuk olmak çok güzeldi…. Cuma akşamları kahvaltıları, yıl sonu partileri., uzun sohbetler , karda gecenin  vakti futbol, basketbol ,filmler ve garip eğlenceler…o kadar çok şey var ki ...Odamın kapısını çalmanız beni hep mutlu etti. Sevgi…sevildiğimi hissettim ve gerçekten çok sevdim. Çok şey öğrendim sizlerle, size her anlattığım şey daha çok kendimeydi aslında. Benim varlığını bilmediğim bir çok özelliğimi çıkardınız ortaya…Orası olmasaydı hayatımda bir yanım eksik olurdu , bundan eminim…Duyguları kelimlere dökmek çok zor…Çok teşekkür ederim, her şey için…sevginiz, saygınız, varlığınız, bakışınız… her şeyinizle iyi ki varsınız. Bu arada yurtlu olmayanlar ve erkek bloğundakiler, sizlere de teşekkürler. Kamelya oturmalarımız,akşam çaylarımız….İnşallah çok iyi yerlere gelirsiniz...Hayatım boyunca hiç birinizi unutmayacağım.Canım çocuklarım Allah yollarınızı açık etsin…

 Ve dostlarım …Bir bakıyorum da arkama..ne çok kapım olmuş, istediğim zaman çalabilceğim, kendim olarak huzur bulabileceğim, yargılanmadan, yadırganmadan özgürce konuşabildiğim, kalbimin en derinlerini açabildiğim.....Düşünüyorumda ne çok olay var, bir gece hastanede kalışım, beni götürmeniz, başımda kalmanız…Kastamonu da olmadığım halde benim eşyalarımı taşıyanlar, acıma kendi acısıymış gibi ortak olanlar ve sofralarında kendimi evimde gibi hissettiklerim…Canım dostlarım.. Çok teşekkür ederim , her şey için... Evinizi ve kalbinizi açtınız, bir an bile yalnız hissettirmediniz...Kastamonuya ayak bastığım günden itibaren sanki yıllardır tanıyormuşcasına rahat ettim. Çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız.

  Kastamonu, sana da teşekkürler...Havan soğuktu ama bana öyle güzellikler kattın ki kalbim sımsıcak ayrılıyorum buradan.İlk adımımı atar atmaz sevdim seni, yaşanmışlığını hissetirdin bana…Çay boyunda yürürken dinlendim..Kurtuluş savasının en fazla sehit veren yeri olduğunu öğrendim burada ,Şerife Bacı; o ilkokul kitaplarındaki ,çocuğunun battanıyesini, kağnısındaki mermilerin üzerine örten ana , o da buralıymış ve çanakkale türküsü de buranınmış aslında...Her YGS öncesi öğrencilerle gittiğimiz Hz. Pir' in, evliyaların ,külliyelerin, tarihi sokakların ve harika sofraların...Bana halkının kaba olduğunu söylemişlerdi, kuyruklu yalan. Nezih halkının çok sempatik bir konuşması var. Yeni nesilde öyle konuşsun istiyorum. Bak videoya alacaktım öğrencileri konuşurken, o da kaldı. Gelecek yıl yaparım diye planladığım şeyler vardı.Cide'ye gitmedim mesela…Pat diye oldu, pek de düşünmeden, son günmüş, bilgisayarın başına oturunca öğrendim ve yazdım…Yunanistan a gidecektim evet ama dönecektim, kadrom buradaydı. Şimdi ise temelli gidiyorum. Okul çıkışları buluştugum arkadaşlarım, hafta sonu kahvaltıları, dostlarım, yollarda karşılastığım çocuklarım, çayboyu .,Münire Medresesi….bitti mi ?

  Hepinize çok teşekkür ederim..Beni ben yaptığınız için, sevildiğimi hissettirdiğiniz için,  geçici dünya hayatımda çok güzel bir liman sunduğunuz için…Hakkınızı helal edin…

Karadeniz turunun sonu : BATUM

15 eylül 2013

Dün gece Gürcistan Batum dan döndüm. Sarp sınır kapısından geçer geçmez toprağımıza kapanıp öpmek istedim. ..Bir çok ülke gezdim ama hiç bir ülkede burada olduğum gibi huzursuz hissetmedim. Suriyede lokantalarda bile bizimle özel ilgilenmislerdi, Ürdün de keza öyle. ..Kosovada, Makedonya da evimizde gibiydik, gülümseyen temiz yüzler,..Bosna zaten apayrı  ve diğerleri... Burda da aynı içtenlikle Merhaba dedim ama cevaplar gerçekten garipti!
Öncelikle her yer çok pis , özellikle tuvaletler.Avrupada da olduğu gibi tuvaletlerde su yok ama bunun yanında kapı da yok. ' Redkid' deki bar kapısı gibi bi şey var, üstten bakan herkes görebilir yani.  Yemek yiyecek nezih bir yer bulmaksa tam bir mesele,  Allah tan tur şirket i bir öğünde Türk lokantasına götürdü de rahat bir nefes aldık.
Bunların da ötesinde en büyük sorun insanların genel anlamda çok kaba davranmalari.Rehberimiz bu konuda uyarmıştı ama bu derece beklemiyordum doğrusu. Şöyle anlatayım, bişey soruyorsun azarlıyorlar. Botanik bahçesi diye bir yer var, orada şirin bi tren var, insanlar binerek gezebiliyorlar.Fotograf cekebilirmiyiz diye sorduk, , görevli resmen azarladı. Hele de sınır kapısında polisin muamelesi. ..kendimi Sırp-Boşnak savaşın da esir bir Bosnalı gibi hissettim. ..Bir çok örnek var daha. .. Genel anlamda müslümanlara karşı olumsuz bir tutum gördüm ve kurtuluş savaşından sonra sınırın bu tarafında kalan insanlarımıza çok üzüldüm. .Kim bilir neler yasamışlardır...
Kaç gündür arabamızla Karadeniz boyunca geziyoruz ve yurdumun güzel insanları heryerde yardımcı oldu.Ordu da bi köyden avuç avuç fındık ikram ettiler, Trabzon da yol gösterdiler, Rize de harika bir mola verdik...Artvin deki Gürcü asıllı ablalarin işlettiği bir mekanda ev sıcaklığı vardı. ..Espriler sohbetler ....Hayatımız boyunca ilk defa gördüğümüz insanlar misafir olduğumuz için bize hürmet ettiler. ..İşte benim yurdum , sözün özü budur.

Vel hasıl kelam, , Allah yurdumuzu korusun. ..Bizi dünyadaki cennetimizden mahrum bırakmasın

saçma gelebilecek bir hikaye

30 eylül 2013
 Kadının biri dışardan çok da çekici olmayan, sakin sessiz  bir adamla evli. Kadının annesi ve  arkadaşları sürekli adamı aşağılıyorlar, bununla hayatını harcıyorsun diyorlar.Aslında mutlular ama kadın tabi etki altında,ister istemez o da eşini beğenmiyor,daha doğrusu ona yetmediğini düşünüyor.Eşinin aslında  güzel olan özelliklerini pasiflik olarak görmeye başlıyor . Bir gün karşısına   dışardan herkesin beğeneceği ,etkileyici bir insan çıkıyor.Bu kişinin onu üzeceğinin de farkında ama , gitme fikri belirmiş bir kere ve  ani bir kararla eşini terkediyor....
 Kadın, iş işten geçtikten sonra anlıyor ki terkettiği eşiyle  sahip olduğu dinginlikte  mutluymuş aslında. 


Bu benim Kastamonu'dan istanbula gelişimin özetidir. ..kızın annesi de pişman ama nafile. ..

( Açıklama yapma ihtiyacı duyuyorum.Ben Kastamonu'da  yaşarken  ailem ve çevrem ömür boyu orda mı yaşayacaksın diye söylenip duruyorlardı .Ben de sanki gitmem gerekiyor gibi hissedip ani bir kararla İstanbul'a gelmiştim.O günlerde ki ruhaletim öyle bir pişmanlık içindeydi ki yukardaki hikayeciği yazmışım bi kenara. Şimdi gülümsüyorum sadece. )

hicivli kurban şiiri

 Sen ne kurbandan anlarsın ne de anlamından,
 Doyur nefsini,  ye iç eğlen...
 Budur anladığın hayattan.
 Hayvana hakarettir  sen varken  'hayvan'
 Ama mundardan olmaz ki kurban......

Ne ölünün ne de dirinin var değeri!
Yerdeki taş senden daha değerli.
Şu mübarek günde,
Rabbimden  temennim odur ki,
Islah eylesin senin gibileri...
                                                                       Ekim 2013 

Seyahat

Farklı şehirleri, ülkeleri gördükçe , farklı yerlerdeki insanları tanıdıkça dünyaya daha geniş bir açıdan baktığımı hissediyorum . Yolculuklarımı bir nehrin kıyısından dağa doğru tırmanan bir adamın gördüklerine
benzetiyorum. Tırmandıkça önce bir köy görüyorum, sonra diğer köyleri ve uzak yolları. ..Dağın daha eteklerinde olduğumu düşünürsek, kim bilir zirveden neler görünür...Ya da bir zirveye ulaşmak mümkün müdür? 
                                                                                                              15.10.2013
( Bulgar göçmeni teyzeyle konuştuktan sonra bir anda o yıllarda diğer ülkelerde de yaşananları düşünmüş adeta  yap bozun parçalarını birleştirmiştim.Sonra da  yukarıdaki sözcükleri dökmüştüm kağıda ve ardından gözümde dağa tırmanan bir  insan canlanmıştı ,her adımında genişleyen  manzaraya hayran. )

İzmir'de bir bayram ve Bulgar göçmeni teyze



  İzmir'de kurban bayramı.Sabahtan beri, bir yerlerde kesilen kurbanımızın etini bekliyoruz.Ne gelen var ne giden derken biraz önce annemin yeni komşusu geldi , Bulgaristan göçmeni bir bayan. Bayramlaşma,  sohbet derken konu eski bayramlara geldi. . Biz dedi Bulgaristan 'da iken bayram namazından sonra ,kurbanlar kesilince köy meydanına  giderdik. Herkes bir pay et getirir, caminin oraya büyük kazanlar kurulur bu etler orda pişerdi. Hep beraber piknik havasında yerdik, görüşür hasbihal ederdik... Efkarla  ekledi 'şimdi herşey bambaşka '. Ne zaman geldiniz dedim. 1991’de dedi ve anlattı. 'Biz Türkler 'in aile düzeni vardı, boşanma falan olmazdı öyle. Çoluk çocuğumuzla yaşardık. Okumaya da önem verirdik.Onlarda bir aile düzeniymis, okumaymış  pek yoktu. Bir  baktı Bulgar hükümeti bunlar böyle giderse bizi geçecek. Önce pomakların adını değiştirdi(Pomaklar : Müslüman slavlar,batı trakayada ve makedonya'da da var ), sonrada sünneti yasakladı. Pomaklar çok sofu olurlar,onlar da çok çekti...Bir gün kapı çaldı , akşam vakti. .Bir baktım polis, 'kendine bunlar arasından Bulgar adı seçeceksin yoksa Beleneye 'dedi. Belene,  o dönemde azınlık müslümanlar için hazırlanmış bir eziyet kampı...Baskılar artınca ayaklandı bizimkiler, bu seferde eziyetler başladı.’  Adınızı değiştirdiniz mi diye sordum.Mecbur değiştirdik dedi,merak ettim neydi adınız dedim.Sustu önce, çok mu merak ettin dedi,söylemeye çalıştı...Yüzü hüzünle gülümsedi , gözleri hafif buğulandı .Denedi. Çıkmıyor ağzımdan,söyleyemeyeceğim dedi . Benim bir adım var , o da Nesibe ...Hüznünü ve kızgınlığını saklamak istercesine güldü....' Muhacir olmak zor be  kızım ' dedi,' yerini yurdunu bir valize sığdırmak...' Turgut Özal, mekanı cennet olsun. Açtı da kapıları geldik İzmir e.
( Bu konuşmadan sonra Beleneyi araşırdım. Merak ederseniz siz de bakın,Avrupanın göbeğinde neler olmuş...)
                                                                                                                       15.10.2013

where is my phone ?


Bugün mağazının birinde biraz önce konuştuğum telefonumun yerinde olmadığını gördüm. Karakol arama telaşı bir kenara, ezberimde olan ve ya bir yere yazılmış hiç bir telefon numarasının olmaması çaresizliği tarif edilemezdi. Dört tane sivil polisle mağazaya dönüp kamera kayıtları kontrol edildi. Tabi bu arada iki saat geçti. Hayallerimde olansa şuydu; Bütün filmlerden bildiğimiz o sinyaller den bulma olayıyla telefonumun yeri tespit edilecek. Ama yok öyle bir şey ! Gitti gider dediler. ..
Eve dönünce ev arkadaşımn yüzünde güller açıyor. Adamın biri aramış, "telefonunuz elimde, tepeüstü durağına gelin . Sakın polise haber vermeyin" demis.
Biraz abarttim ama olan şu ki , adamdan aldık telefonu. Alan kişi polislerin kamera görüntülerini görünce korkmuş.
Bugün hırsızların çaldıkları tek telefon markasının samsung olduğunu öğrendim. Çünkü sadece onun " ımeı " numarası degistirilebiliyormus. Aklınızda olsun, Samsung alacaksınız çalınmaya karşı garanti yaptırın.
Burdan herkese tavsiyem , ben de birazdan yapıcam. ..Bütün telefon numaralarınızın, özel yazılarınızın bi resmini çekip kendinize mail atın. Böylece dünyanın neresinde telefonunuz kaybolursa kaybolsun bütün numaralara ulaşabilirsiniz. Fotoğraflarınızı da mutlaka yedekleyin....Bu gün bir süreliğine de olsa bütün bilgilerini kaybetmiş birinden :)

                                                                                                                                                                          Şubat 2014

Bir Cuma Akşamı

15 kasım Cuma
Bir şeyi çok beklediğin zaman , o şey gelince garip bir hüzün ya da hayal kırıklığı oluyor. Sanırım, hayallerimize çok fazla anlam yüklüyoruz...

Yarın cumartesi, sürekli dert ettiğim, erkenden yollara düşme seansı yok. Peki o zaman benim 'cuma akşamları' neşem nerde? Hayali o kadar mutlu ederken, kendisi hiç bir şey hissettirmiyor...
Harika yani ! Cuma akşamı sevincimi kaybettim ama pazartesi  sendromum dimdik ayakta...

yanık kokusu

Kasım 2014

Benim kabir taşıma "aşkından öldü" yazacaklar galiba. Ya yolda tabelaları okurken trafik kazası geçirecem, ya şurayı da okuyayım sonra kapatırım dediğim tüp gazdan zehirlenip gidicem...Bu nasıl bir okuma aşkıdır böyle...Aşk kulağı sağır, gözü kör eder de benimki  bir de koku almamı engellemiş .Cânım etlere mi, yepyeni düdüklü tencereme mi, yeni  yıkanmış çamaşırların berbat kokusuna mı yanayım yoksa yemeksiz kaldığımıza mı ! 

SELA


    Biraz önce arkadaşımla oturuyoruz bir sela okundu . "Her kimse,Allah rahmet eylesin " dedi . Düşündüm birden ,
"Hangimiz tüm gidişleri izleyecek acaba, kim kimin selasını duyacak.Kalan biz olursak ,bir gün evlilik, çocuk haberlerinin yerine ölüm haberlerini mi alıcaz dostların !"
Bir garip hüzün çöktü içime. ..

"Gençlik ne kadar gürültülü ise yaşlılık o kadar sessiz. .." dedim. Arkadaşım da ekledi, "ve yalnız "...
                                                                                                                                     3.12.2013

Baş Ağrısı

15.12.2013
Biraz Orhan Veli okuyayım dedim, bir gündür baş ağrısı çeken ben, bakın ne buldum. Bu şairle tanışmayı çok isterdim. O yaramaz, serseri halinde ne kadar hüzün saklı. ..Demek baş ağrısındanmış

BAŞ AĞRISI
Yollar ne kadar güzel olsa
Gece ne kadar serin olsa
Beden yorulur
Baş ağrısı yorulmaz


Orhan Veli

10 Mart 2014 Pazartesi

1 Ocak 2014

Günaydın 2014. .Bu günden itibaren artık sınıf defterine tarih atarken 2014 yazıcam, hatta bir kaç gün yazamayıp 2013 u yazıp karalıycam... Zamanın geçtiğini en çok burdan anlıyorum, defteri doldururken. "Çocuklar bu gün ayın kaçı " diyorum . Yıllardır aynı soru ve hiç aynı olmayan cevaplar...
Bir gecede hayatımızda çok şey mi değişti diye sorsam muhtemelen bir çok kişi "hayır " diyecektir.. Ancak insan düşünmeden de edemiyor nereden nereye diye...
Yıl dönümleri bu yüzden anlamlı olmalı. İnsana geçmişi muhakeme fırsatı veriyor .Bu yıl da bitti diyorsun, neler yaptım, neler bıraktım...Ve yeni bir tarih başlıyor. ..Yepyeni bir defter...2014 . Bu yıl dünya için bir milat olur belki, bütün savaşlar biter. ..Çok mu ütopik oldu, olsun. .Biz isteyelim de ...
Dünya için olmasa bile bizim için olabilir. Allah, bu yılı hayatımızdaki, kalbimizdeki iyileşmenin , güzelleşmenin miladı yapar inşallah. Yeni yılımız hayırlı olsun. ..

İstanbulda Hayat

Istanbul' da yaşamak ne istediği belli olmayan birini sevmek gibi bir şey. Bir an seni dünyanın en mutlu insanı hissettiriyor, bir an ise arkana bakmadan gitme isteği uyandırıyor. ..
Tam bir buçuk saattir trafikteyim.Arac iki dakika gidiyor yirmi dakika bekliyor. Her yerde mutsuz insan yüzleri. Yaşlılar ayakta, gençler ise sahiplenmiş koltukları,sanki dede mirası,kulaklıklarını takmış görmezlikten geliyor. . Bense bu gün şanslıyım.Şarzım var , midem az bulanıyor ve ne zaman yerimi birine versen hemen yeni bir yer buluyorum. Sanırım bir şeyi umursamayınca daha kolay geliyor.
Benim İstanbul'da nasıl olduğumu merak eden dostlarıma burdan şöyle ifade edeyim. Günde üç saat yol ,mide bulantıları ve baş ağrıları arasında anlık mutluluklara derin anlamlar yüklüyorum.Kastamonu da sahip olduğum bir çok şeyi yapabilmek için büyük bir efor sarfetmem gerekiyor. Üzerimde mütamadiyen bir yorgunluk hali... Ama İstanbul'da öyle bir hâl var ki biraz gülümseyince unutturuyor tüm yaşattıklarını ve biz de o anları kareliyoruz. Ve o kareleri görenler şöyle zannediyorlar ;"istanbulda hayat çok güzel " (o an ben bile öyle zannediyorum) ...
Olan ise şu "İstanbul da hayat çok zor " 
Gerçekte ise, bir şehri güzelleştiren içindeki insanlar ve yaşattıkları aslında. ..

NEHİR

Ne garip bir gece. ..Nasıl başladı, nasıl bitti. ..
Bu yıl İstanbul'da 9 yaşlarında çok zeki ve sempatik bir kız çocuğu tanıdım.Hatta facebook sayfamda da ekli.Yaşıtlarinin çok üstünde bir olgunluğa sahip olan bu küçük kız sosyal alemde de o kadar güzel şeyler paylaşıyor (du) ki, özel biri olduğunu hissetmemek mümkün değil. Annesi ve babası da bir o kadar değerli ve ilgili olan bu yavru maalesef kas hastası. Doktorlar doğduğu anda zor günlerin geleceğini söylemişler. Bu mükemmel aile ,hayat dolu, sevgi dolu bu aile çok sevdiğim bir filmdeki gibi direnmis, direniyor . ..Biraz önce hastaneden geldik. Durumu çok ciddi, şuan yoğun bakımda. ....Keşke yazabilsem, o an onlarda, ,kederlerinde gördüğüm gücü , sevgiyi ifade edebilsem.Onunla yaşanacak biraz daha zaman isteyen o hallerini kağıda dökebilsem...
Bazen imanî sorunlar yaşıyormuşum gibi hissediyorum. Ve bir tokat çarpıyor suratıma.En son Bosna gezimde gördüklerimden sonra iyi ki cehennem var demiştim. Böyle bir aileyi tanıyınca da iyi ki cennet var diyorum.
Bu ruhaleti ile biraz önce açtığım ekranlarda Suriye ile ilgili o korkunç fotoğrafları gördüm. Kalbim sanki elimde ezilmiş bir et parçası, içim kıyıldı...Nasıl bir eziyet, nasıl bir katliam. Doğu Türkistan dan Afganistan a, , Bosnadan Kırım a ...Ve adını zikredemediğim kim bilir nerelerde. ... Habil ile Kabil den beri mi bu böyle! Yoksa modern dünya, modern çağ daha mı acımasız yaptı bizi ....Bir insan bir insana bunları neden yapar...
Bazıları için dünya sadece azap yeri, onların içi de dışı da yangın yeri....

Rabbim sen bilirsin , kim şu gecede sana iç yangınları ile elini açmışsa boş çevirme. Ölüm günü senin takdirin , hastalık da senden şifa da...Sen bizlere her türlü musibete direnme gücü ve dünyanın geçiciliğini unutturmayacak hakîki bir iman ver....O yeter.


21.01.2014

Bilecik

Şu sözlerin güzelliğine bakın... Osman Gazi ye hocasının nasihatı...Keşke şimdiki siyasetçiler de bu nasihatlere riayet edebilseler...Osmanlıya Sultan olabilmek böyle bir edepten geldiği için, Ecdat 600 yıl cihan hakimiydi...

Yazık

(Şubat 2014'de bir yazım )
Şimdi yazacaklarım aşağıdaki fotoğraftan ziyade altında biraz önce okuduğum bir yorumla ilgili. Kurtuluş savaşının iman gücüyle kazanılmasına "yobazlara göre "diyen bir zihniyetin aşağılık bakış açısını az çok biliyorduk da, , böylesi bir bakışı ilk defa görüyorum. .Bir kaç kere tekrar okudum ve gerçekten dehşete düştüm. .Çünkü yorumdan da ötede gördüğüm gerçekler beni düşünmeye sevk etti. Ben her Türkiye vatandaşının Bosna ile ilgili aşağı yukarı aynı şeyleri düşündüğünü sanıyordum. .
Adı soyadı Türk olan bir genç söyle yazmış.
Bu fotoğraf -
1. Dünya Savaşı nda Sırp kardeşlerin katle giden Alman lar yanında savaşan Boşnakların fotoğrafıymış...Yani Bosnaklar aynı dili konuştukları kardeşlerini katle gidiyor. ..
Utanmasa 1992 de Boşnak 

lara yapılan bin bir türlü işkenceyi , tecavüzü hak ettiler diyecek .Açtım baktım sayfasına sayılı üniversite lerden birinde iyi bir bölümde okuyor. Muhtemelen yarın sağlam bir yerlere gelir. Kim bu çocuk ? ? Müslüman değil o kesin, , Türk de değil zannımca. Ve kimler var daha adı soyadı bizden gibi de kendisinin ne olduğu belli olmayan, bu ve bunun gibileri yetiştiren. ...
Bu fotoğraf hangi dönemde nerde çekilmiş, ordakiler Türk mü , Boşnak mı ya da başka milletten mi bilemiyorum , önemli olan bunlar da değil bence.... Ama ülkemde böyle bir fotoğrafa bakınca tiksinti duyan insanların Türkiye vatandaşı olmasından büyük bir üzüntü duydum.
Ah vatanım ah ! Yine iyi ayaktasın...


Edi ile Büdü

Ne zaman çok yorgun olsam ve "çoook yorgunum " desem ,Edi ile Büdü aklıma gelir. Oysa Edi orda "ben çoook susadım" diyordu.
Ve bu repliği benden başka kimse hatırlamıyor.Kime söylesem ya boş boş bakıyor, ya ayıp olmasın diye gülümsüyor ya da çok saçma olduğunu ifade eden bir cümle kuruyor.
Ama şimdi ben çoook susadım ...
 — yorgun hissediyor.   
( Bunu paylaştıktan sonra baya bir hatırlayan arkadaşım varmış,bana döndüler :)  )

DOKSANLAR DA BİZİM COĞRAFYA

26.02.2014

Bu gün 26 Şubat ,Azerbaycan halkının Hocalı da yaşadığı katliamın yıl dönümü ve tarih dikkatimi çekti. 
1990 : Bulgaristan Türkleri nin Belene kampında yaşadıkları ve sürgün (merak edenler araştırabilir)

26 Şubat 1992 : Hocalı katliamı

1 Mart 1992 : Boşnak ların katliamı

Buralarda yaşananlar savaş değil, savaş sonuçları hiç değil. Araştıranlar görecektir ki,  dünyadaki tüm ülkeler katliam olarak nitelendirmistir. Çünkü  yapanlar bunu yaptıklarından utanmıyorlar ve hatta dünyaya çektikleri katliam videolarını onlar servis edip gururlanıyorlar. Birbirine yakın tarihlerde masum sivil halkı televizyonların canlı canlı verdiği görüntülerle katlediliyorlar.
Balkanlara olan sevgimi beni tanıyan herkes bilir. Azeri türkülerimi de dersime girmiş olanlar iyi bilir  O yüzden onların yaşadıkları olayları da tarihi tarihine bilirim. Dikkatimi çeken şeye döneyim:
90 ların başında benzer coğrafyalarda benzer topluluklar benzer zulümlere maruz kalmışlar....Burası büyük bir tesadüf (!)
Peki bunca şey olurken Türkiye de neler oluyor. Bulgaristan dan gelen göçmenlere yardım ediliyor, Bosna ya yardım ediliyor ya da edilmeye çalışılıyor ...
Veee 27 Nisan 1993 te Turgut Özal ölüyor...Domino etkisi mi denir,başka bir şey mi bilemiyorum ama tesadüf denilemeyeceğine eminim.

9 Mart 2014 Pazar

Nükte

Bence hayatta dört şey var ki  içine ne kadar koyarsan o kadar alıyor .
Mide, beyin, kalp ve zaman ...  Ben hepsini doldurmaya çalışıyorum, sanırım bir yerde hata yapıyorum :)

KIBRIS GEZİSİNDEKİ İZLENİMLERİM VE HÜZÜN


Nereden başlayacağımı bilemiyorum aslında.Bir yerde yıllardır bildiğim tanıdığım ve açıkçası pek de haz etmediğim bir Kıbrıs…Bir yerde ise bu iki günlük seyahatime sığdırdığım apayrı bir Kıbrıs…Bu gezi gündemime geldiğinde acaba değer mi diye düşünmüştüm .Çünkü bundan üç yıl önce gittiğimde gördüğüm ana unsur bende ancak kızgınlık uyandırmıştı.O zaman bir hafta kalmıştım ama şu iki güne sığdırdıklarım çok daha fazla ve çok daha anlamlı...Bir şehri gezerken o yerin maneviyatını verecek bir rehberle gezmenin önemini bir kere daha anlamış oldum.
İlk gün , 1963 yılında Dr.Nihat İlhan ın evinde yaşanan bir katliama resmen tanık olduk.İlhan’ın evinde bulunmadığı bir akşam, şu an ‘Barbarlık Müzesi’ olarak adlandırılan evleri Rumlarca kurşun yağmuruna tutuluyor.Daha sonra kapıyı kırarak giren topluluk ,korkuyla banyoya saklanan üç çocuğu ve Mürüvvet hanımı oracıkta makineli tüfeklerle tarıyorlar. Burada yaşanan vahşetin resimleri evin her köşesinde asılı. Buraya kadar ki kısım dünyanın bir çok yerinde hatta halen burnumuzun dibinde yaşanan olaylar.
Asıl burdan sonrası ilginç çünkü Türkiyenin olaylardan daha doğrusu olayların derecesinden henüz haberi yok. O dönemin şartları fotoğrafların da Türkiye’ye ulaşmasına uygun olmasa gerek ki şöyle bir yönteme başvuruyorlar.Bu evde yaşanan vahşetin fotoğraflarının filmleri ameliyatla bir Türkün içine yerleştiriliyor ve o kişi Türkiye’ye gönderiliyor .Gelir gelmez fotoğraflar yine ameliyatla çıkartılıp basına veriliyor. Bu resimleri gören Türk halkı sokaklara dökülüyor ve dönemin hükümeti (Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan koalisyonu ) Kıbrıs a harekat çalışmalarına başlıyor. Hatta deniliyor ki o dönemde gençler Kıbrıs ta yaşananlara karşı öyle tepki göstermişler ,Mersinden yüzerek, tekneklerle Kıbrıs a yardıma gelmeye çalışmışlar.
Daha sonra gittiğimiz şehitlikte isimler ve şehirler dikkatimi çekti.Örneğin isimlerden birisi Binbaşı Fehmi Ercan –Balıkesir…Şu an Kıbrıs Havalimanının adı ERCAN havalimanı . Burada şehitlerin isimleri her yerde. Cadde,okul ya da mahalle adı ….Yukarda resmini koyduğum şehitlikteki askerlerin geldiği şehirler bana Çanakkale şehitliğini hatırlattı.Yurdumun her köşesi mevcut, Şırnak’tan Trabzona’a,Zonguldak’tan Konya’ya...(not :İstiklal savaşımızda en fazla şehit veren Kastamonu’mu özellikle aradım ama bu şehitlikte bulamadım.Tabi biz sadece bir tane şehitliği gezebildik)

Ama beni en çok etkileyen, Kıbrıs’a ve Kıbrıslılar’a bakışımı değiştiren ise 1974 yılında yaşadıklarını anlatan Kamil Meriç isimli savaş gazisi oldu.Aynı Bosna da olduğu gibi erkeklere ‘teslim olursanız ailelerinize bir şey yapmayacağız ‘ deniliyor. Tabi yine barış gücü askerlerini güvencesinde.(?) Köylerinden toplanan erkekler esir kampına götürülüyor,malum eziyetler...Türkiye Kıbrıs a gelip Kuzey Kıbrıs ı Rumlardan temizleyince köylerinden sadece iki kişi sağ olarak dönüyor. Dönüyorlar ki ne görsünler ,köy bom boş…Beyefendi şöyle diyor;
, ‘ Acaba bir ağacın altına mı, bir kümese mi saklanmışlar diye aradık ,nasıl aradık…Biz esir kampında çocuklarımız için her türlü işkenceye katlanıyorduk,sanıyorduk ki yaşarsak çocuklarımıza kavuşacağız...’Sonra fark ediyorlar ki ,erkekler esir alındıktan sonra kadın,çocuk ve yaşlıları koyun sürer gibi sürmüşler ve kazdıkları çukura ( cehennem çukuru deniliyor ) atıp önce kurşun yağmuruna tutmuşlar.Daha sonra da belki ölmemişlerdir diye üzerlerine gaz döküp yakmışlar…Burası bulununca Türkiyeden ve dünyadan gazeteciler çağırılıp onların gözü önünde mezar açılıyor.Ortaya çıkan manzara o dönem tüm dünya basınında manşetten veriliyor.Çünkü tüm köy katledilmiş ama daha da vahim bir tablo var. Kamil Beyin bir buçuk yaşındaki çocuğu annesine sımsıkı sarılmış ve üzerinde tam 40 tane kurşun.Küçücük bedende tam 40 kurşun...Tabi diğer dört çocuğu ve köyün tamamı o çukurun içinde…Yirmi yıl kendime gelemedim diyor…Sonra bu şehitliğe yerleştim , gelenlere anlatıyorum yaşadıklarımı .Bunlar gerçek ,burası gerçek ,ben yaşıyorum diyor.Ölünceye kadar da Türk askerine ve Türkiye ye minnettar olacağım…Kamil Bey ile köye dönen diğer gazi o gün bugündür hiç konuşmamış…
Bunları dinleyip, resimleri de görünce hepimizin nutku tutuldu.Herkes kendi çocuğunu ailesini düşündü.Nasıl bir azap….Evet biliyorduk katliamlar,vahşetler dünyanın her yerinde açıyorsun televizyonu, görmek istemiyorsun bazen, kanal değiştiriyorsun.Bazen de vah tüh diyorsun o kadar. Ama orada , o günleri iliğine kadar yaşamış birinden dinlemek , o çaresizliği görmek bizim için tarif edilmezdi...

Maalesef Kıbrıs halkı 1974’ten bu güne Türkiye’nin uyguladığı yanlış politikalarla bir çok manevi duygusunu yitirmiş,neredeyse asimile olmaya yüz tutmuş bir topluluk. Bazen İngiltere’yi Türkiye’den çok sevdiklerini düşündüğüm bu insanların kendilerince haklı olması kaçınılmaz. Evet Türkiye maaşını vermiş, garantörlüğünü yapmış ama kumarhaneleri ve birbirinden ahlaksız mekanları ile kendisinin pis işlerini gördüğü bir ada haline de getirmiş.Rehberimizin söylediği ve Kıbrıslı arkadaşımın da onayladığı gerçek ise Ada halkının bu durumdan rahatsız olduğu.Çünkü beş yıldızlı otellere kapanan zenginler ada esnafına bir yarar sağlamadığı gibi ancak yıllarca adanın maneviyatının bozulmasına neden olmuşlar.

Tarihi mekanları, turistik mekanları, savaş izleri yanında adanın bir de manevi zenginlikleri var. Bunlar tarihi mevlevi tekkesi ve peygamberimizin teyzesinin şu an rum tarafında kalmış olan kabri.Osmanlı donanmalrı eskiden burdan geçerken 4 pare top atışı yaparmış.Bir fatiha üç ihlas okunsun diye.Hala Sultan olarak bilinen peygamberimizin teyzesinin kabrini ziyaret edemedik ama sahabelerden Hz. Ömer’in kabrini ziyaret edebildik.(4 Büyük halife olan Hz.Ömer değil)

Veee Maraş ...Bir zamanlar dünyanın en ünlü sanatçılarının tatil yeri.Yirmi yıllık rezarvasyonlarının dolu olduğu o yer...Şu an ölü şehir...Uyuyan güzel hikayesindeki şehir gibi adeta.Rumlar giderken sofrada yemeklerini dahi bıraktıkları için büyük büyük fareler varmış.Tel örgülerin ardından bir kaç kare fotoğraf çekebildik.Ben üç yıl önce geldiğimde burayı uzun uzun gezebilmiştim.
Ortasından kalemle bölünmüş dünyadaki tek başkent Lefkoşa. Altıgen şeklinde olan bu şehir zamanın İngiliz valisi tarafından şu şekilde Rum ve Türk kısmınıa ayrılıyor.Savaşdan sonra haritayı önüne alan vali bir kalemle bölüyor ikiye.Çizginin geçtiği yer bi evin üstüne geldiyse şuan evin yarısı Rum tarafında yarısı Türk tarafında kalıyor. Hakikaten ilginç, çünkü bir yükseklikten rum tarafını görebiliyorsunuz, kazara düşsem başım büyük belaya girerdi herhalde.
Bir diğer güzel şehir ise Mağusa...Orada tarihi bir çok yapının yanında Namık Kemal'in sürgün olarak gönderildiği ve 3 yıl kaldığı zindanı da etkileyen yapılardan.Zindan iki katlı taş bir binanın zemin katı, kışın inanılmaz soğuk yazın ise bunaltıcı sıcak...

Bu kadar yakın ama bu kadar uzak ülke Kıbrıs...Orada sadece kumarhaneler ve plajlar yok...Burada anlattıklarım orada varolanların çok çok az bir kısmı...Yazın bunaltıcı sıcağından ziyade , bu mevsimde özellikle oraya ait,bize ait değerleri görmeye gidin....Büyük Han da Kıbrıs Kahvesi için, sempatik şiveli Kıbrıslılar ile sohbetler edin, ara sokaklarında gezinin....Ve Rauf Denktaş'ın savaş yıllarında bir gün yüksek sesle istiklal marşımızın sözlerini söyleyerek yürüdüğü sokaklara bir de o yılları hayal ederek bakın...
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı
Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı
Verme dünyaları alsanda bu cennet vatanı...

7 Mart 2014 Cuma

çok

 Okunacak kitaplar
 Gezilecek şehirler
 Kılınacak namazlar
 Hepsi de ne çok...


19 Şubat 2014 Çarşamba