27 Mart 2014 Perşembe

koku

Bugün İstanbul otobüslerindeki kabus saatlerime bir yenisi daha eklendi. Bence otobüslere dedektör takılmalı.Belli bir koku değerinin üstünde çıkanlar alınmamalı.Hatta ibreti alem için siren bile çalabilir. Ve dahası fazla ve iğrenç kimyasallara karşı 'iğrençsin' diye ötebilir de pekala. Özellikle bir parfüm var ki, sanırım belediye bedava dağıtıyor, tanıdığım her üç ergenden birinde bu berbat koku... Ayrıca otobüs içerisinde bağıra bağıra konuşanlar için de otobüste bir ses dedektörü olmalı.Şu durakları söyleyen otomatik kadın sesi 'Gürültü limitini aştınız ,lütfen sessiz olun' da diyebilir pekala. Böylelikle tanımadığım insanların siyasi düşüncelerinden ve özel hayatlarından haberdar olmaktan kurtulabilirim  belki...Bu yaşıma kadar uzun süre müzik dinlemişliğim yoktu. Ancak bu yolculuklara başladığımdan beri , kulaklığımı unutmuşsam ya da şarzım bitmişse yağmurda şemsiyesiz, karda çizmesiz kalmışım gibi hissediyorum. Neyse ben günün -kokusuna-döneyim.
Sabah iki koltuk arasında kısa bir tereddütten sonra verdiğim alelade kararın tüm günümü mahvedeceğini nereden bilebilirdim.Önümde oturan oldukça kaba ,benim otobüsümün her günkü müdavimlerinden olmayan yabancı, altı aydır banyo yapmıyor etkisine sahipti . Adamın yanında yan okulun fizikçisi naif beyefendi Suat Hoca oturuyordu.  Suat Hoca ne kadar mesafeli durmaya çalışsa da bazen adam öyle bağırarak  telefonda konuşuyordu, adamcağızın üzerine doğru öyle geliyordu ki, halini görünce kendimden çok ona üzüldüm.Otobüsten inerken emekliliğe kesin karar vermiş görünüyordu.
 Önceleri tam kaynağını bulamadığım koku, güneş bizim tarafa doğru vurdukça ısının da etkisiyle iyice arttı.Tam bir buçuk saat  korkunç bir kokuya tahammül etmek zorunda kaldım.Kalksam oturacak yer yok ve artık tıka basa otobüste ayakta duracak yer de yok...Önümü de göremiyorum, alçaktayım. Sırf ayaklarım yere bassın,uyurum nasılsa diye burayı seçmiştim.Bir de bu durum var tabi. Hayatım boyunca boyumun uzunluğu benim için, ne estetik olarak ne de başka açıdan hiç bir sorun teşkil etmemişti.Ta ki İstanbul'a gelene kadar. Bazı koltuklar çok yüksek. Belimi tamamen arkaya dayasam ayaklarım sağlam yere basmıyor, dayamasam bu sefer de bir süre sonra belim ağrıyor. Ayaklarımın rahat olduğu yerlerde de alçakta olduğu için önümü göremiyorum ,midem bulanıyor.Her gün bir karar vermek zorunda kalıyorum ya da bir süre köşe kapmaca oynuyorum .Bu gün maalesef  kırmızı  kabloyu kesmişim ! Yanlış tercih !   Mide bulantım katlanarak arttı....İndiğimde ne dünyaya bakacak, ne de ders anlatacak halim kalmıştı. Artık sahip olduğum tek duygu midemden boğazıma doğru hücum eden asitlerin uyandırdığıydı... Maalesef benim midemde bir canavar yaşıyor ve o böyle kokuyla mokuyla rahatsız edilirse de  beni kolay kolay rahat bırakmıyor. Tam tamına dört saat boyunca kesintisiz bulantı ve diğerleri...
Tabiri caizse, dünyadaki tüm kokulardan nefret etttim.  Bütün pis şeylerden, parfümünü koklamak istemediğim halde zorla burnuma sokanlardan, oda spreylerinden,  derinlemesine sinmiş sigara kokusundan, ter kokusundan...
 Birazdan uyumaya geçicem..İçimdeki canavarsa uyuyalı baya oldu, sonunda yoruldu....İnşallah sabah kimse uyandırmaz onu   :(

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder