13 Kasım 2016 Pazar

Fener&Balat : Bir Günlüğüne Başka Ülkede Olmak


Bir Cumartesi günü,’ Balat Sahiline gidelim mi ? ‘dedi Büşracım..Nerede olduğuna dair hiç bir fikrim olmadığı yerin ismi aşinaydı.Aksaray metrodan taksi ile gelince  oldukça yakınmış.Sahilboyunda yürürken, karşı caddede tarihi bir kapı dikkatimizi çekti.Meşhur Cibali Karakolunun olduğu yermiş.Bir anda sahili bırakıp o Meşhur Cibali Kapıdan geçerek içeri doğru yol aldık.Bu kapı İstanbulun Fethi sırasında Cebel Ali isimli bir yeniçeri önderliğinde ilk girilen kapıymış..Cebe Ali kapısı zamanla Cibali kapısı olmuş.Cibali kapısının hemen az ilerisinde bir kafeteryada oturup,'neredeyiz ve ne görmeliyiz ?' diye internetten araştırmaya başladık..Muazzam bir yerdeymişiz meğer..
Gül Camisi ve Mustafa Paşa Hamamı
O kapıdan geçtiğimiz andan itibaren artık İstanbulda değil, Anadolunun küçük bir şehrinde seyahetteydik..Yol boyunca mütevazi, müstakil sayılacak evler, köy kahvesi,tamircisi vb...Ama biraz sonra inanılmaz güzel,tarihi cumbalı bir ev ya da otantik bir kafetarya ile karşılaşabiliyorsun.Absürk derecede garip kompozisyonu olan sokaklar  bizi Gül Camisine götürdü. Bu cami 9.yy da kilise olarak inşa edilmiş,İstanbul’un fethinden sonra tersane deposu olarak kullanılmış.II.Beyazıt zamanında camiiye çevrilmiş.Rivayete göre önceki adı Aya Theodosia olan bu kilisede fetihten önce yapılan ayinde her katılan kişi bir gül bırakmış o yüzden adı Gül Camii olmuş.Yakınlarında bulunan yine II. Beyazıt zamanından kalma tarihi hamamın kapısı kapalıydı,tadilattaymış.



 

İnsanları inanılmaz yardımsever ve tam yurdum insanı olan bu semtin sakinlerine sora sora Balat’ın ünlü yerini bulduk ve Anadolunun mütevazi şehrinden çıkıp  İspanya mı desem,İtalya mı  desem yurt dışında bir yerlerde  arka sokaklarda dolaşıyoruz hissine kapıldık..Önce  cumbalı,ahşap eski rum evlerinin olduğu inişli  yokuşlu dar sokaklardan geçtik..Pencelerinde rengarenk çamaşırların asıldığı bu sokaklar başlangıçta tekin olmayan yerler gibi bir izlenim bıraksa da sokakta oynayan çocukların kibar ve tatlı olması o etkiyi sildi..Evlerinin sokaklarında arabalarını oynuyorlar, top oynuyorlar ve şımarıkça ne de şimdilerdeki korkumuz olan dilenci çocuklar gibi değillerdi..Aynı bizim çocukluğumuzdaki gibiydiler, bunlar mahalle çocuklarıydı. Bizimle konuşurken  eski küçük bir kamyonet  geçdi , aracın şoförünü de tanıdıkları belliydi, birden  hepsi güle oynaya kamyonete takıldılar..Biz de at arabalarına takılırdık küçükken..İnanılmaz sıcak ve güzel bir görüntüydü.





Yüzümüzde gülümseme ile her köşesi ayrı güzel olan Balat sokaklarında gezinmeye devam ettik. II.Beyazıt zamanında haçlı orduları Endülüsü alınca, bizim Osmanlı Ordusu oradan kaçmak isteyen Yahudileri gemilerle buraya getirip yerleştirmiş (.Bununla ilgili Beyazıt Akman'ın Son Seferad adlı kitabını öneririm.) Neden daha erken gidip biraz da müslümanlardan kurtarmamışız diye hayıflanmadım değil doğrusu ..İşin ayrıntılarını tarihçilere bırakıp karşımıza çıkan heybetli kızıl yapıyı seyre koyulduk.Kaç defa Haliç vapurundan gördüğüm bina;  Fener Rum Patrikanesi ya da kanlı kilise değil Fener Rum Lisesiymiş .Dini eğitim veren kısmı Heybeliada da olan bu lise şu anda da aktif.İnanılmaz göz dolduran bu yapı yüksek bir tepeye  inşa  edilmiş. Yokuşu çıkmaya devam edinceTevkii Cafer Camii ne çıktık.1525 yılında yapılan bu caminin bahçesinden kızıl lise, tarihi İsmet Efendi Camii (19. yy)  ve Balat evleri manzarası görülmeye değerdi..Tamamen tevafuken bulduğumuz  bu yeri rehberle gelsek ancak bulabilirdik.







Yokuştan aşağı; kah detejan,kah farklı şeylerin kokuları, kah yurdum teyzelerinin konuşmaları ve  bazen de bizim gibi gezginler eşliğinde inerken haritamıza Kanlı Meryem Kilisesini yazdık.Meğerse lisenin hemen arkasındaymış, biz uzun bir u çizip geldiğimizde ziyaret saati dolmuştu..Bu da nazar boncuğumuz olsun dedik ve Balat’ın ünlü kafetaryalarının olduğu sokağa indik..Bence  sıcak,samimi ve özel yerler..Sırf burada bir 
kahve içmek için bile gelinir..





Bizim karnımız acıktığından kafetaryaları geçip  araştırmalarımız sonucu önerilen mekan olan Fındık Kabuğu Lokantasını bulmaya koyulduk. Haritadan ilerlerleyerek ana caddede bulduk kendimizi, yine Balat’a yakışan bir uyumsuzlukla Lastikçinin hemen yanındaydı. .Dışardan varoş gibi duran yapıya girince duvarlardaki fotoğraflardaki fotoğraflardan Türkiye'de ne kadar ünlü varsa gelmiş olduğunu gördük.Haliç manzaralı terasında oturunca, gezi yazılarından okuduğumuz ancak Balatta neler görmedik diye bir kontrol edince görmediğimiz Bulgar Kilisesini de oturduğumuz yerin tam karşısında olduğunu gördük..Manzarımız bu kiliseymiş. Şanslı gün diye ben buna derim doğrusu..Köftleri gerçekten güzel olan bu yerden kalkıp kafetaryalarının olduğu sokağa daldık.

.

Fransız müzikler çalan bir antika dükkanının önünden geçip , kapısının aralığından eski zaman kıyafetleri ,miğfer vb. askeri eşyalar konulmuş bir yere şöyle bir baktım.İçerisi atölye gibi bir şeydi,burada da farklı bir müzik vardı...Beni misafir gibi çok sıcak karşıladılar, televizyondaki tarihi dizilere kılıç falan yapıyorlarmış, Bunlar da Vatanım Sensin dizisi içinmiş.Hiç böyle bir meslek görmemiştim...Biraz sohbet ettik, fotoğraf çekinip  kısa bir süreliğine kaybettiğim Büşracımla buluşup yola devam ettik..




Şimdiye kadar sakin olan  sokaklardan geçmiştik. Ancak son geldiğimiz sokak  baya kalabalıktı. İinsanlar, müzik sesleri konuşma sesleri  ve mikrofonda bir ses :’’ satıyorum saaatttım..’’ .Sokağın ortasında  ahşap sandalyelerde oturmuş insanlar  ve sandalyelerin arkasında duran bir sürü insan dükkana doğru bakıyordu..Ben  tiyatro falan sandım, ama bir baktık ki, Antikacılar çarşısındayız  ve açık artttırma var. Ama öyle milyarlar değil. 10-20 tl lik açık arttırma..Bunu da bir yerde  okumuştuk ve yine aramadığımız halde karşımıza çıkmıştı...
Eve dönerken İstanbuldan mı, İspanyadan mı, Anadolunun mütevazi bir şehrinden mi ya da böyle tatlı bir kaçamaktan mı döndüm bilmiyorum ama en ruh dinlendirici gezilerimden biriydi..İstanbul'dan uzaklaşma şansınız pek yoksa fakat farklı bir yerlere gitmek istiyorsanız,buyrun gelin,sizi alıp götürür. Herkese tavsiye ederim J