Bir Cumartesi günü,’ Balat Sahiline gidelim mi ? ‘dedi Büşracım..Nerede olduğuna dair hiç bir fikrim olmadığı yerin ismi aşinaydı.Aksaray metrodan taksi ile gelince oldukça yakınmış.Sahilboyunda yürürken, karşı caddede tarihi bir kapı dikkatimizi çekti.Meşhur Cibali Karakolunun olduğu yermiş.Bir anda sahili bırakıp o Meşhur Cibali Kapıdan geçerek içeri doğru yol aldık.Bu kapı İstanbulun Fethi sırasında Cebel Ali isimli bir yeniçeri önderliğinde ilk girilen kapıymış..Cebe Ali kapısı zamanla Cibali kapısı olmuş.Cibali kapısının hemen az ilerisinde bir kafeteryada oturup,'neredeyiz ve ne görmeliyiz ?' diye internetten araştırmaya başladık..Muazzam bir yerdeymişiz meğer..
Gül Camisi ve Mustafa Paşa Hamamı |
İnsanları inanılmaz yardımsever ve tam yurdum insanı olan bu
semtin sakinlerine sora sora Balat’ın ünlü yerini bulduk ve Anadolunun mütevazi
şehrinden çıkıp İspanya mı desem,İtalya
mı desem yurt dışında bir yerlerde arka sokaklarda dolaşıyoruz hissine
kapıldık..Önce cumbalı,ahşap eski rum
evlerinin olduğu inişli yokuşlu dar
sokaklardan geçtik..Pencelerinde rengarenk çamaşırların asıldığı bu sokaklar
başlangıçta tekin olmayan yerler gibi bir izlenim bıraksa da sokakta oynayan
çocukların kibar ve tatlı olması o etkiyi sildi..Evlerinin sokaklarında
arabalarını oynuyorlar, top oynuyorlar ve şımarıkça ne de şimdilerdeki korkumuz
olan dilenci çocuklar gibi değillerdi..Aynı bizim çocukluğumuzdaki gibiydiler, bunlar
mahalle çocuklarıydı. Bizimle konuşurken
eski küçük bir kamyonet geçdi ,
aracın şoförünü de tanıdıkları belliydi, birden
hepsi güle oynaya kamyonete takıldılar..Biz de at arabalarına takılırdık
küçükken..İnanılmaz sıcak ve güzel bir görüntüydü.
Yüzümüzde gülümseme ile her köşesi ayrı güzel olan Balat sokaklarında gezinmeye devam ettik. II.Beyazıt zamanında haçlı orduları Endülüsü alınca, bizim Osmanlı Ordusu oradan kaçmak isteyen Yahudileri gemilerle buraya getirip yerleştirmiş (.Bununla ilgili Beyazıt Akman'ın Son Seferad adlı kitabını öneririm.) Neden daha erken gidip biraz da müslümanlardan kurtarmamışız diye hayıflanmadım değil doğrusu ..İşin ayrıntılarını tarihçilere bırakıp karşımıza çıkan heybetli kızıl yapıyı seyre koyulduk.Kaç defa Haliç vapurundan gördüğüm bina; Fener Rum Patrikanesi ya da kanlı kilise değil Fener Rum Lisesiymiş .Dini eğitim veren kısmı Heybeliada da olan bu lise şu anda da aktif.İnanılmaz göz dolduran bu yapı yüksek bir tepeye inşa edilmiş. Yokuşu çıkmaya devam edinceTevkii Cafer Camii ne çıktık.1525 yılında yapılan bu caminin bahçesinden kızıl lise, tarihi İsmet Efendi Camii (19. yy) ve Balat evleri manzarası görülmeye değerdi..Tamamen tevafuken bulduğumuz bu yeri rehberle gelsek ancak bulabilirdik.
Yüzümüzde gülümseme ile her köşesi ayrı güzel olan Balat sokaklarında gezinmeye devam ettik. II.Beyazıt zamanında haçlı orduları Endülüsü alınca, bizim Osmanlı Ordusu oradan kaçmak isteyen Yahudileri gemilerle buraya getirip yerleştirmiş (.Bununla ilgili Beyazıt Akman'ın Son Seferad adlı kitabını öneririm.) Neden daha erken gidip biraz da müslümanlardan kurtarmamışız diye hayıflanmadım değil doğrusu ..İşin ayrıntılarını tarihçilere bırakıp karşımıza çıkan heybetli kızıl yapıyı seyre koyulduk.Kaç defa Haliç vapurundan gördüğüm bina; Fener Rum Patrikanesi ya da kanlı kilise değil Fener Rum Lisesiymiş .Dini eğitim veren kısmı Heybeliada da olan bu lise şu anda da aktif.İnanılmaz göz dolduran bu yapı yüksek bir tepeye inşa edilmiş. Yokuşu çıkmaya devam edinceTevkii Cafer Camii ne çıktık.1525 yılında yapılan bu caminin bahçesinden kızıl lise, tarihi İsmet Efendi Camii (19. yy) ve Balat evleri manzarası görülmeye değerdi..Tamamen tevafuken bulduğumuz bu yeri rehberle gelsek ancak bulabilirdik.
Yokuştan
aşağı; kah detejan,kah farklı şeylerin kokuları, kah yurdum teyzelerinin konuşmaları ve bazen de bizim gibi
gezginler eşliğinde inerken haritamıza Kanlı Meryem Kilisesini yazdık.Meğerse lisenin hemen arkasındaymış, biz uzun bir u çizip geldiğimizde ziyaret saati dolmuştu..Bu da
nazar boncuğumuz olsun dedik ve Balat’ın ünlü kafetaryalarının olduğu sokağa
indik..Bence sıcak,samimi ve özel
yerler..Sırf burada bir
kahve içmek için bile gelinir..
Bizim karnımız
acıktığından kafetaryaları geçip araştırmalarımız sonucu
önerilen mekan olan Fındık Kabuğu Lokantasını bulmaya koyulduk. Haritadan ilerlerleyerek ana caddede bulduk kendimizi, yine Balat’a yakışan bir uyumsuzlukla
Lastikçinin hemen yanındaydı. .Dışardan varoş gibi duran yapıya girince
duvarlardaki fotoğraflardaki fotoğraflardan Türkiye'de ne kadar ünlü varsa gelmiş
olduğunu gördük.Haliç manzaralı terasında oturunca, gezi yazılarından
okuduğumuz ancak Balatta neler görmedik diye bir kontrol edince görmediğimiz Bulgar
Kilisesini de oturduğumuz yerin tam karşısında olduğunu gördük..Manzarımız bu kiliseymiş. Şanslı gün diye ben buna
derim doğrusu..Köftleri gerçekten güzel olan bu yerden kalkıp kafetaryalarının olduğu
sokağa daldık.
.
Şimdiye kadar sakin olan sokaklardan geçmiştik. Ancak son geldiğimiz
sokak baya kalabalıktı. İinsanlar, müzik sesleri konuşma sesleri ve mikrofonda bir
ses :’’ satıyorum saaatttım..’’ .Sokağın ortasında ahşap sandalyelerde oturmuş insanlar ve sandalyelerin arkasında duran bir sürü
insan dükkana doğru bakıyordu..Ben tiyatro falan sandım, ama bir baktık ki, Antikacılar
çarşısındayız ve açık artttırma var. Ama
öyle milyarlar değil. 10-20 tl lik açık arttırma..Bunu da bir yerde okumuştuk ve yine aramadığımız halde
karşımıza çıkmıştı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder