Günün ilk saatleri |
cumhuriyet köy |
Paşabahçe sosyal tesisleri |
2.Gün
Rapor almayı unuttuğumuzdan ikinci gün köyümüzün sağlık
ocağına gitmek için erkenden kalktık.. Yemyeşil doğanın sessizliğinde güneşin
ilk ışıkları, yaprakların üzerindeki çiğ damlalarında kırılıyor ve etraf daha
da bir güzel parlıyordu..Sağlık ocağının bahçesinde beklerken bu dinginlikle
etrafı izledim…Köyün eczanesinde koltuk değnekleri sattığını öğrendiğimiz için
oraya gitmiştik ki,bir müşteri; ‘’ bende fazla var, ne yapsam diyordum ‘’ dedi
ve bir anda koltuk değnekleri geldi.Merve
beni evdeki köşeme bırakıp, çayımı suyumu da sehpaya ayarlayıp ,’çok kalkmayın
yerinizden’ diyerek tembihler ederek okuluna gitti. Ve evde kitaplarımla yalnız
kaldığım zaman garip bir dinginlik çöktü üstüme..Uzun zamandır hiç böyle
ayaklarımı uzatıp oturmadığımı farkettim..Hafta sonları,misafirler ,koşturmaca
,temizlik …hep bir şeyler..Hafta içleri de okul vs. derken ..Kim bilir ne zaman
bu pencerenin kenarında elimle kitapla durdum diye düşündüm ve daldım ‘Puslu
Kıtalar Atlasına’…..
Sabah yalnız uyanınca ,ev dağınıklaşıp yalnızlık çökünce
kendimi Amerikan filmlerindeki kimsesiz inanlar gibi hissettim.Öğrencilerin
pencerenin önünden geçtiklerini görünce de öğlene kendimi okulun bahçesinde
buldum..Ama üst kata çıkmam mümkün olmayınca eve geri dönüp,Merve’nin dönmesini
bekledim..Onu köye yakın bir mesafeden arabayla almaya giderken yollar
inanılmaz güzel geldi…Yemyeşil koridorlardan müzikler eşliğinde geçerken
zorunlu istirahat sürecim keyif veriyordu..
4.Gün
Riva |
Sabah erkenden kahvaltımızı yapıp ,serin ve yeşil bir mekanda kitap okuma kararı aldık .Riva yoluna doğru giderken kah dizi setleri, kah piknikçiler, kah orman…Derken bir cam ocağının önüne geldik. .Ben yıllardır buradan geçerim ama hiç girmek kısmet olmamıştı.. Hem bir tuvalet molası hem de ziyaret için durduk..
Beykoz da Balık Ekmek |
Burada kendimizi Avrupalıların filmlerindeki şu villa gibi müstakil evlerinin olduğu bir kasabada şık bir hobi okulunda hissetmeniz mümkün..Zaten günübirlik 30-40 yaşlarındaki misafir öğrencilerin görüntüsü de adeta öyle.Yol kenarında küçük bir girişi olan mekan; birkaç tane atölye,bir tane sergi salonu ve bir de oturma salonu olan ,ağaçların arasında modern ve tek katlı bir bina. Geniş oturma salonunun ortasında havuz ve değişik cam süslemeler var.Hem soğuk,hem sıcak hem de modern bir görünüme sahip odanının çevresi boydan boya geniş cam pencerelerle kaplı olduğundan veranda havası da var. Birşeyler almayı düşünürseniz baştan söyleyeyim cam süs eşyalar bin iki bin tl gibi muazzam fiyat etiketlerine sahip Son derece nazik çalışanları arabamı kenara çekti, lavabo kapıları hemen açıldı. .İnsanımız nerede olursa olsun , koltuk değnekli birine karşı oldukça yardımsever..
Oradan ayrılıp Karadeniz turu yapıyormuşçasına Riva Sahil’e geldik..Kısa bir göz atıp kitap okumak için buranın da uygun olmadığına karar verirken, karadenizin sert rüzgarını hissedip manzarayı da biraz seyrettik.
Beykoz sahile geldiğimizde artık acıkmıştık ve sahile sıfır park yeri bulmamızın yanında, yine sahile sıfır balıkçı da balık ekmek yedik.İnanılmaz dingin ve mavi bir deniz ve sıcağa inat serin bir tente altı..Oradan birer tane Stefan Zweig kitabını bitirmek üzere Beykoz Korusuna gittik…Doğru çimi bulmak için yaptığımız araştırmalardan sonra ,sakin ve yeşil bir köşe bulup gün batımına kadar kitaplarımızı okuduk..
Cuma gününe dair tek planım okulda çalışmaktı .Ancak
akşamüstü saat dört gibi okulla ilgili bir iş için Beykoz’gitmem gerekti. Beykoz
a kadar gelmişken bir dinlenme durağı düşündüm ve kendimizi ıki tane köprüye
nazır boğaz manzarasının olduğu otağtepede bulduk.Rumeli
Hisarı,köprüler,yalılar,gemiler,boğaz ve berrak bir gökyüzünde kaybolmaya
başlayan güneş….Kitaplarımızı açıp,kah manzaranın içinde ,kah kitapların içinde
kaybolduk…Ayağımı sakatlayalı beş gün olmuştu ve normal zamanlarda olduğundan
çok fazla ruh doyurucu gezi yapıyordum..Tabiki
sevgili refakatçim olmasa ya da
bu denli uyumlu olmasa böyle güzel olamazdı …
6.Gün
Cumartesi sabah erkenden Merve gitmişti ve ben akşama kadar
kitap,çerez,uyku,televizyon ve baş ağrıları arasında köşemden hemen hemen hiç
kalkmamıştım..Akşamüstüne doğru Allahtan gelecekti..Yoksa yatağa hapsolmuş,
abur cuburlarla örülü bu moddan uzun bir süre çıkamazdım. Mervenin geleceği
saate doğru tek ayağımı sandalyeye koyarak hızlı bir toplanma aşamasından sonra
onu almaya gittim ve dönüşte yine her zamanki gibi, hep önünden geçtiğim ama
daha önce hiç durmadığım bir mekanda durduk..Köyüme yakın,yol kenarında duran ahşap kulübe , yeşillik bir alanda,yine ağaçtan
birkaç masa ve üç kişinin rahatlıkla oturabileceği ağaçtan koltuklar olan çay bahçesi gibi bir yerdi ..Sırtımız
mekana yüzümüz ormana dönecek şekilde en uzak ve en çok esen ve ormanı yukardan
gören bir köşe bulup akşamı burada karşıladık…Tüm günkü miskinlik,baş ağrısı,
yorgunluk..Güzel bir bahar akşamı esintisi hepsini süpürüp götürdü…
7.Gün
Katıldığım bir akademinin Pazar Sabahı boğaz turu vardı..Biz de erkenden kalkıp kendimizi bundan da eksik bırakmadık..Tekne turunun biraz uzaması açlığa ve yorgunluğa sebep olsa da,yeşil ve mavinin buluştuğu boğazı tekneyle dolaşmak bu ayakla yapılabilecek en iyi etkinliklerdendi. Arabayı kız kulesinin karşısına bırakmıştık ve dolmuşla sahile gelmiştik.Ancak şu an o yöne giden araç bulmak zordu ve ayakta da uzun süre duramıyordum.O yüzden genç bir bayan şoföre otostop çekip arabamızın olduğu yeri unuttuğumuzdan ve çok acıktığımızdan Filizler Köftenin önünde durduk.Ve böylece mecburiyetten ya da kısmetten, çok defa gitmeyi düşündüğüm ve gidemediğim bir yere yine gelmiş oldum..Kuzu eti siparişim koyun gibi sert olmasına ve fiyatları porsiyonuna göre fazla olmasına rağmen, kız kulesine nazır manzarası ile serin bir balkon keyfi sunduğundan bize iyi geldi..Ardından Fethi Paşa Korusuna gidip,çimlerinde tüm gün kitap okumayı planlıyorduk. malum sosyal tesislerde tekerlekli sandalye de verdiklerinde koruda gezintiye de çıkabilirdik..Kaç gündür yaptığımız tek plan buydu ama İstanbul'un pazar yoğunluğundan araba park edecek yer dahi bulamayınca planladığımız tek faaliyeti yapamadık .Planladığın tek faaliyeti yapamayıp,planlamadığın onlarca şey yapmak..İşte buna kısmet deniyor sanırım...Biraz önce deniz yoluyla geçtiğimiz yerleri karadan sahil boyu giderek Beykoz'a doğru yoğun trafikte yol aldık..Eve yorgun argın döndüğümüzde İstanbul'da pazar günleri şehir merkezlerinden uzak kalmak gerektiğini bir kere daha hatırlamış olduk. Ama kendimize gelince yerimizde durmadık ve serin ve köy manzaralı akşamüstünde son çaylarımızı yeşile ve maviye nazır içtik.Reşadiye |
Ve ilginç bir hafta bitti..Ayaklarım sağlam olsaydı ya da bunca şeyi planlasaydım, biliyorum ki kesinlikle yapamazdım ya da bu denli güzel olmazdı...Can Dostum diye bir film var kısmen de olsa onu hatırlattı bana.Tek ayakla ,mükemmel refakatçim sayesinde dünyayı bile gezebilecek enerji ile doldum...Mesele bir şeyler yapabilmek değil, o şeyleri yaparken iyi hissedebilmek...Buna uyum denir ve kolay kolay da nasip olan bir şey değildir...Hayat arkadaşı konusunda maalesef Yüz Yıllık Yalnızlık romanını yazacak kapasiteye sahip olsam da ,şükür ki dostlar ve yol arkadaşları konusunda Allah eksik bırakmıyor..
Ey hayat! ne zaman planlar yapsam elimde patlıyorsun,ve ne zaman elimde patlasan,çaresiz kalsam ve ağlamaya başlasam daha fazlasını veriyorsun..Ve ben hala ve hala unutuyorum söylemeyi o iki kelimeyi..
Öncelikle 'inşallah'
Sonrasında da Elhamdülillah...
Ne olursa olsun,''her şeyde vardır bir hayır ' diyebilmek işte buna inanabilmek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder