Venedik’teki otelimizde,o gün sadece kruvasan,reçel ,elma ve
çaydan oluşan kahvaltıyı görünce
bir kere daha peynir&zeytin getirmenin mutluluğu ile kahvaltımı yaptım. Daha sonra Slowenya’ya gitmek için
yola koyulduk. O gün otobüsün en önünde oturduğum için inanılmaz şanslı hissetim. Çünkü
yol boyunca Alp dağları eteklerindeki
yeşillikleri, ahşap evleri ve yamaçlardan aşağı kayak yapan insanları
seyretmenin zevki bambaşkaydı...Önce Bled gölüne nazır Bled Kalesine geldik.Bir
tarafta yemyeşil ,tepesi karlı alp dağları, bir tarafta muazzam dinledirici
Bled gölü ve gölün ortasında Bled adası. Bu güzel manzaraya veda edip otobüsümüzle Bled gölünün kıyısına
indik..Yakından da ayrı bir güzel olan göl kenarı iki km uzunluğunda. İster
yürüyüş yap,ister bisiklet turu..İstersen de banklarda oturup saatlerce izle..Önce bankın
birine oturup termosumuzdaki çaylarımız içtik, böreklerimizi ördeklerle ve
kuğularla paylaşarak manzaranın tadını çıkardık.Daha sonra kah yürüyüş
yaptık,kah fotoğraf çekindik, kah oturduk...İtalya’ya kadar gelip de burayı da
görmeliler diyen tur firmasına ayrıca teşekkür etmek gerek...Onca tempodan sonra güneşli hava ,dingin su ve
yeşillik vücudumuzu olduğu kadar ruhumuzu da dinlendirdi.Ardından Slowenya’nın
başkenti Lubjıana ‘ya doğru yol aldık.Şehir ,sanki şehir değil de adeta bir
film seti gibi .....Tarihi binalar, sakin arnavut kaldırımlı sokaklar, çok şirin
kafeteryalar bir harikaydı. Ortasından nehir geçiyor ve ben böyle şehirleri ayrı seviyorum ....
Meydanında bulunan bir anıt gibi bir yapının basamaklarına oturmuş üç sempatik genç müzisyen hareketli ve sıcak bir şarkı
söylüyorlardı..Adeta bir filmin içindeydik ve o da film müziğiydi..Sonra
rehberimiz bizi ekmek içinde çorba ikram edilen bir lokantaya götürdü..Burası
da ayrı sıcak ve otantik bir mekandı ve çorbada hakikaten lezzetli..Ayrıca
İtalya fiyatları ile karşılaştırılamayacak kadar uygun...Ardından kendimizi çay
boyuna ve sokaklarına attık. Sokağın sonuna doğru kapısından girerken zil çalan dükkanlardan birine
girdik.Dekorasyonu, ahşap ürünleri, küçük porselen şirin fincanları...Burası
da film setinin devamı
gibiydi..Yollarında fotoğraflar çektik ,sokaklarında gezindik ve doyamadan veda
ettik.İstanbul’dan direkt uçuşlar varmış ve oteller çok uygunmuş..Tekrardan
gelmeyi ve tüm Slowenya’yı görmeyi çok arzu ediyorum...Sıcak kanlı insanları ve
sakinliği ile huzur aradığınızda kaçabileceğiniz bir yer...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder