8 Şubat 2016 Pazartesi

3.Gün Slovenya-Bled Gölü-Ljubljana





Venedik’teki otelimizde,o gün sadece kruvasan,reçel ,elma ve çaydan oluşan kahvaltıyı görünce  bir  kere daha peynir&zeytin getirmenin mutluluğu ile kahvaltımı yaptım. Daha sonra Slowenya’ya gitmek için yola koyulduk.  O gün otobüsün en önünde oturduğum için inanılmaz şanslı hissetim. Çünkü yol boyunca  Alp dağları eteklerindeki yeşillikleri, ahşap evleri ve yamaçlardan aşağı kayak yapan insanları seyretmenin zevki bambaşkaydı...Önce Bled gölüne nazır Bled Kalesine geldik.Bir tarafta yemyeşil ,tepesi karlı alp dağları, bir tarafta muazzam dinledirici Bled gölü ve gölün ortasında Bled adası. Bu güzel manzaraya veda edip  otobüsümüzle Bled gölünün kıyısına indik..Yakından da ayrı bir güzel olan göl kenarı iki km uzunluğunda. İster yürüyüş yap,ister bisiklet turu..İstersen de  banklarda oturup saatlerce izle..Önce bankın birine oturup termosumuzdaki çaylarımız içtik, böreklerimizi ördeklerle ve kuğularla paylaşarak manzaranın tadını çıkardık.Daha sonra kah yürüyüş yaptık,kah fotoğraf çekindik, kah oturduk...İtalya’ya kadar gelip de burayı da görmeliler diyen tur firmasına ayrıca teşekkür etmek gerek...Onca  tempodan sonra güneşli hava ,dingin su ve yeşillik vücudumuzu olduğu kadar ruhumuzu da dinlendirdi.Ardından Slowenya’nın başkenti Lubjıana ‘ya doğru yol aldık.Şehir ,sanki şehir değil de adeta bir film seti gibi .....Tarihi binalar, sakin arnavut kaldırımlı sokaklar, çok şirin kafeteryalar bir harikaydı. Ortasından nehir geçiyor ve ben böyle şehirleri ayrı seviyorum ....

Meydanında bulunan bir anıt gibi bir yapının basamaklarına oturmuş üç sempatik genç müzisyen  hareketli ve sıcak bir şarkı söylüyorlardı..Adeta bir filmin içindeydik ve o da film müziğiydi..Sonra rehberimiz bizi ekmek içinde çorba ikram edilen bir lokantaya götürdü..Burası da ayrı sıcak ve otantik bir mekandı ve çorbada hakikaten lezzetli..Ayrıca İtalya fiyatları ile karşılaştırılamayacak kadar uygun...Ardından kendimizi çay boyuna ve sokaklarına attık. Sokağın sonuna doğru kapısından girerken zil çalan dükkanlardan birine girdik.Dekorasyonu, ahşap ürünleri, küçük porselen şirin fincanları...Burası da  film setinin devamı gibiydi..Yollarında fotoğraflar çektik ,sokaklarında gezindik ve doyamadan veda ettik.İstanbul’dan direkt uçuşlar varmış ve oteller çok uygunmuş..Tekrardan gelmeyi ve tüm Slowenya’yı görmeyi çok arzu ediyorum...Sıcak kanlı insanları ve sakinliği ile huzur aradığınızda kaçabileceğiniz bir yer...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder