2 Temmuz 2016 Cumartesi

2016 Ramazan Hatiralari: (Kendim icin Yazdim)

Güzel bir Ramazanı geride bıraktım..bir kaç yıldır geçirdiğim en güzel Ramazandı..Yok yok hayatımın engüzeli. Öyle çok çok özel şeyler yapmadım aslında ama yine de mutlu an oranım oldukça  yüksekti diyebilirim.Bunda, canım eski öğrencilerimin -ki artık yeni dostlarım oluyor kendileri- katkıları çok büyük.Ülkemin yaşadığı acıların ,kalbimi derinden acıtmasını saymazsak huzurluydum diyebilirim. Bu acıları aynı dili konuştuğum,kalpdaşım sevgili kızlarımın yanında  geçirmek de ayrı şanstı benim için..
Oruç benim için zor bir ibadettir, başım çok ağrır,midem rahatsızlanır..Ama bu yıl,Ramazan öyle bir geldi ki , tatlı bir rüzgar esintisi gibi adeta..Ruhum ve bedenim dinlendi. Hele ilk hafta, bir çorbayı üç gün içtiğimden ve sahuru da sadece hurma ile yaptığımdan bedenim  ciddi anlamda dinlendi diyebilirim.
1.Bölüm
İlk dışardaki iftarım, Ramazanın ilk Cuma akşamı;  Mervenin arkadaşlarıyla yapacağı Sultanahmet iftarına davet etmesi ile başladı..Uzun ve yorucu trafikten garip bir zevk alarak girdiğim Üsküdar da ,nasıl park edeceğim diye dert ederken ,trafiğin yavaşladığı bir anda, herzamanki gibi bulduğum ilk fırsatta camdan yandaki arabaya , ‘’pardon,nereye parkedebilirim acaba’’ diye seslendim  ve yardımsever vatandaşlardan birisi ‘’ ben çıkıyorum abla, gel buraya’’ dedi.. Marmaray’ ın karşısında bulduğum park yeri inanılmaz derecede mutlu etti . (.Sevgili yurdum insanı,tesekkür ederim )..Marmarayın önünde Merve ile buluşup, Sirkeci de indik ve Sultanahmet’e doğru yürüdük..İnanılmaz derecede sessiz,boş, egzotik bir yoldu..Ramazanın ilk günlerinin etkisi mi, bir kaç gün önceki Vezneci patlaması mı sebep oldu bilmiyorum ama Lokantalar bile boştu ve her yerde durmak istedim..Ayrı bir ülkede gibi hissetim kendimi.. Mervenin arkadaşları, Sultanahmette,dikili taşın hemen yanında , çok güzel bir yer tutmuşlardı  . Herkes birşeyler getirmişti; sarmalar, poğaçalr, salatalar...Atmosfer  ruhumu dinlendirdi..Taze çay da hemen arkamızda, tatlı bir amca satıyor..Akşam namazımızı kılıp biraz daha o güzel mekanının havasını soludukdan sonra yine Marmarayla döndük..Üsküdar dan Beykoz a doğru yol boştu ve deniz ,ışıklar,gece,müzik..Bütün bir geceyi mütebessim bir ifadeyle geçirdim diyebilirm..Beykoza Şenaylara geldiğimde sahur olmuştu ..

2.Bölüm
 


İkinci haftaya da az yemeli,bol uyumalı  giriş yaptım. Ev- okul arasında Cuma gününe  kadar  gittim geldim.Cuma günü i  Kastamonudan canım öğrencilerimle çadırda iftar yapma kararı aldık..Trafik dolayısıyla bu kez Üskudar’a  giremedim bile..Yine camdan sorduğum bir amca,’Aman kızım hiç inme aşağya, şurdan bir ara sokağa koy’’ dedi..Fıstıkağacından aşağı arabalar duruyor gibiydi,ilk sağdan saptım..Nezih bir mahallede bir yeri gözüme kestirdim,esnafa sordum hemen ‘’ abi buraya park ediliyor mu’ ..Onayı aldıktan sonra başladım denemeye,ama öyle dar ki,ileri geri..Kan ter içinde kaldım..Karşıdan  bakkal seslendi. ‘Çok kalacak mısınız ‘’ Ben de evet dedim,çok kalıcam,iftara geldim.’’ .Adam dükkanının önündeki park edilmesin diye konulan plastik üçgen şeyleri kaldırdı ve’ gel buraya koy o zaman, orası çok yol ağzı ‘’’ dedi..Ben ,çok kalacaksan koyma oraya falan diyecek sanmıştım ki, bana harika bir park yeri verdi..Minnet ve mutlulukla arabayı park edip,  Üsüdar a  doğru yürüdüm-nerdeyse bir saat sürmüş-Havalara uçarak gittiğim için mesafeyi fark etmemiştim ama dönüşte iliklerime kadar hissettim  doğrusuJİftara ancak yetiştim..Sahil  boyu kurulan çadırın sadece üstü kapalı, altında masa sandalyeler güzel bir intizamla konulmuş..Uzun bir de sıra da var ama  Allahtan kızlar erkenden gelip yer tutmuşlardı ..Oturduk ve tam ezan saatinde sıcacık çorbalarımız, pidemiz,hurmamız,suyumuz her şeyimiz vardı..Etli pilavın - inanılmaz lezzetli-,ayranı ve üzerine tatlısı..Her şey öyle ince düşünülmüş ve orgaznize edilmişti ki..Bu zenginliğe ve iftarımızı ettiğmize ‘’ Elhamdülillah’’ dedik ve küçük paketlerdeki tatlılarımızı  çantalarımıza alıp,  çayla yemek üzere Kuşkonmaz Camiine yol aldık.


Cami ,kız kulesine yakın, hemen sahilin yanıbaşında....Nasıl dinlendirici,nasıl güzel anlatılmaz, yaşanır..Avlusunda kütüphanesi, şadırvanı, denize nazır kısmında taşdan pencereleri..Huzurla  örülmüş küçücük bir yer...Yan  bahçesinde ,çok görünmeyeceğimiz kadar karanlık bir yerde,çimlerin üzerine oturduk. Karşımızda deniz ve  Dolmabahçe, Topkapı  ve bir cok tarihi binanın ışıkları, yukarda yıldızlar..Heryere götürdüğüm termosumu sırt çantamdan  çıkardım ve  çaylarımızı tatlılarımızla birlikte içtik..Kah ayaklarımızı toprağa bastık,kah uzandık..İyice dinlendikten sonra Kız kulesine doğru yürüdük..Yine  şansımız yaver gitti ve güzel bir yer de orda bulduk .Ayaklarımızı denize doğru uzatarak Salacakta,kız kulesine nazır dinlendik,sohbetler ettik, dertleştik.Ruhuma iyi gelen güzel kızlarımın  gitmesine yakın arkadaşım  geldi  onunla ve kızıyla da vbiraz vakit geçirip ,arabaya doğru inanılmaz uzun bir yol alarak ,yine tam sahur saatinde Şenaylardaydık J

3.Bölüm ''Çağla''

Bu kez bol uyumalı bir hafta olmadı,bol iftarlı bir hafta oldu..Artık aç kalmak hayatımın bir parçası haline gelmişti ve bundan çok zevk alıyordum.Günlük hayatta ne kadar gereksiz  bir sürü şey yediğimizi ve hayatımıza engel olduğunu düşünmedim değil doğrusu.Bu hafta beş yıldır görüşmediğim  eski öğrencim Çağlacımdan bir mesaj aldım.Bana geliyordu..Çarşamba günü onu Kavacıktan aldım, yemek yedik,sohbetler ettik.Beş yıl değilde beş gün önce ayrılmış olsaydık daha farklı olmazdı sanırım.
.Diğer gün okuluma geldi, köyümü gezdik..Ve akşama doğru Riva’ ya gittik...Yemyeşil ormanların içinden, virajlı yollardan kimsenin olmadığı yerlerde son ses müzikler eşliğnde  eğlenceli bir yolculukla  Riva da gün batımına yetiştik..Sahilde ayaklarımızı kuma ve birazda denize soktuk..





Ve  iftara Köye geri döndük.Aynı apartmandaki arkadaşım ,davet etmişti.Hemen hemen tüm arkadaşlar ordaydı..İftardan sonra  biz Çağla ile İstanbul gecelerine kaçtık..Polonezköyün,Beykoz un yolları çok güzeldir.Ağaçlar altından geçerek denize ulaşırsınız..Karşını uğultusu da yoktur oralarda..Trafiğin olmadığı saatlerdeyseniz ,hele bir de güzel müzikler varsa arabanızda , kendinizi bir filmin içinde sanırsınız..Şarkılar eşliğinde,Beykoz sahilinde, Kanlıcada, Anadolu Hisarında ,sahil yollarında ...sahur saatine geldik..
İstanbul; öyle güzelsinki,; gecelerin  ayrı güzel ..Sakin ,dingin, ılık rüzgarlı ve sevdiklerinle apayrı anlamlı......Çengelköye yoğunluktan giremesek de, Çengelköy Börekçisinden böreklerimizi alıp, Ramazanın üçüncü Cumasının  gecesinde  de sahura Şenaylara geçtik,ve yine boğaz manzaralı balkonunda sahurumuzu yaptık.

4.Bölüm ''Teknede iftar''

Ve son haftam..Bu hafta da arkadaşlarla, öğrencilerimler  bol iftarlı geçti..Ama asıl damgasını vuran iki gün var ki ,ruhumu hakikaten dinlendirdi...Çarşamba günü Feyza ve Merve ile  Üsküdar’ a doğru   teknede iftar yapmak üzere yola çıktık..Bir gece önce bana gelmislerdi ve iftarımız, sinema saatimiz, sahrumuz ile ülkemle ilgili acı habere kadar  harika bir gece daha yaşamıstık.Diğer gün,iş çıkışı orman manzaralı yollarımızdan, İstanbul trafiğine daldık.Biraz zor da olsa Üskudar da  yine harika bir park yeri bularak iskelede Ayseciğimizle bulustuk..Teknede iftar, İstanbulda hep yapmak istediğim bir şeydi ama kısmet olmamıştı..Feyzamın organizatörlüğü sayesinde ,biraz da şansımızdan ,bizce,iskeleye yanaşan en harika, en boş, en dinlendirici tekneye bindik..Ama tekne ya da yemekler nasıl olursa olsun ,biz her halukarda mutlu olmaya  hazırdık,belki de onda bu kadar güzel gelmişti.Şans bizden yana olmaya devam ediyordu, en güzel manzaralı yer bizimdi,harika bir hava vardı , ayaklarımı uzatıp, akşamın ışıklarında sohbetlerimiz eşliğinde Ortaköy,Rumeli,Emirgan.Kanlıca ...Yalılardaki evlerde ışıklar açıktı,içleri çok net görünüyordu.Küçükken en çok sahip olmak istediğim o oyuncak evlere o kadar benziyorlardı ki..Hele koltuklarda oturan, alt katında ve üst katında  çeşitli yerlede duran insanlar oyuncak bebekler gibiydiler...Oraya gitmeden önce kalbim daralıyordu,derin bir hüzün vardı içimde .Çok iyi gelmişti doğrusu..B u şehir böyleydi işte, acıdan kavrulsan da, mutluktan uçsan da, bir manzaradan diğer manzaraya geçişi gibi,bir duygudan diğerine gark ediyordu insanı...
Ve gece yeni bir maceraya atılmak üzere devam ediyordu.E5 yolları arayısımız, gece gece ev taşımalarımız apayrı bir macera ama en önemlisi, gecenın sonunda Merve ile  öyle bir terastaydık ki  ,Boğaziçi köprüsünün bir ayağı sanki elimle tutacak kadar yakındı.Köprüler neden bu kadar hipnotize edici bir etkiye sahipti.Yorguluktan ölüyordum ama oradan ayrılmak da istemiyordum.Mervecimin hazırladığı sahurda manzaraya nazır ,çaylarımızı yudumlarken bunun üzerine konuştuk birazda..Üzerinden ışıklar,hayatlar geçiyor ve hiç durmuyor.Kimler gelmiş,kimler geçmiştir..Ölümünden az önce, , doğumundan belki, terkedilmeden,işinden, mezuniyetinden.....Işıklar sürekli hareket halinde idi. Öylece saatlerce kalabilirdim ama artık vücudum iflas bayrağını çekmişti,ve manzaranın hemen yanına kıvrıldım.
Son gün..

4.Bölüm '' Arnavutköy''


O günün sabahı,dört gibi yatıp,şiddetli yağmurun etkisiyle yedi gibi kalmıştım..Biraz  da aynı manzarayı yağmurda seyredip keyif alırken , biryandan da  yolumun uzunluğunu ,okula gitmeyi ve yağmurda araba kullanmayı dert ediyordum..Geri yatıp biraz daha uyudum ve  uyanır uyanmaz yağmurlu İstanbul sabahında  Beylerbeyi yokuşundan aşağı ,gece denizinde gezdiğim yerleri şimdide karadan  sahil boyu geçerek  okula geldim..Yollar bomboştu..Yağmurun etkisiyle yeşil daha bir yeşildi...Cama vuran yağmur damlaları ve Ferhat Göçer eşilğinde köye geldim..Kalbim mütmaindi ama vücudum bir hafta uyuyunca geçecek  kadar yorgundu... Feyza haftalar önceden Arnavutköy Sosyal Tesislerinde yer ayırtmıştı. Okul çıkısı bir iki saat uyuyp giderim diiyordum ama bir kaç gündür bozuk olan kombi için ustalar gelmişlerdi ve işleri akşam yedi gibi bitti..Ustalar gelecek olunca, gelemyeceğimi söylemiştim..Ama  son bir mesaj mydı,arama mıydı, çok içten bir şekilde gelen o davete hayır diyemedim ve kendimi arabaya attım..Ne iyi etmişti, ne iyi etmişti tekrar aramakla anlatamam..Önce sakin bir yol bulup Kanlıca ya geldim ve yine çok şükür ki park yeri bulabildim hem de isklenin çok yakınında...Tarihi Kanlıca Yoğurtçusunun önünde,boş bir bankta denize doğru oturarak, Emirgana götürecek motoru bekledim. On dakika içinde geldi,elini uzatsan boğazın sularına dokunacak kadar küçük motorla karşıya geçerken sürekli ‘’ Elhamdülillah’’ diyordum..Mavilik, yeşillik,yalılar, köprü ,motorun hareketiyle esen rüzgar ve hareket içindeki dinginlik..Burası bile yeterdi bana ,bundan sonra bir yudum su ile açsam da olur orucumu,ruhum doydu diyordum içimden..İndikten bir kaç durak sonra Arnavutköydeydim.Kızlar yetişebileceğimi düşünmemişlerdi, onları görünce mutluluğum daha da arttı..Daha önce nasıl burayı keşfetmemişim bilemiyorum, ama manzarası ,hizmeti,sunumu ama daha da önemlisi lezzeti bir harikaydı..Harika bir iftar sofrası..Her şey ayrı mı güzel, özel olur.Hurmadan zeytine, çorbadan tatlıya..Her şey ince ince düşünülmüş  ve çok kaliteli malzemelerle yapılmıştı..Bilen bilir,benim midem ufacık bir hileyi hemen farkeder..Bu akşama vesile oldukları için kızlara teşekkür ede ede yemeklerimiz yedik..Çay ikramı da üzerine ilaç gibi geldi doğrusu..Gelde sevme güzel yurdumu..İtalya da doğru düzgün bir şey ikram etmeleri şöyle dursun, oturmaya ayrı para verdiğimizi düşününce ,üzerine gelen çayımızı bal kaymakla içmek de ayrı keyifti.


Oradan Emirgana doğru  sahil boyuyürüyüşe başladık..Kah fotoğraf çekiniyoruz,kah bankta oturuyoruz,Bebek, Rumeli Hisarı derken birden aklıma motor saati geldi.Saat on bir buçuğu geçmişti. Rumelihisarı sahilinde  üç amca birer tabure koymuşlar,sohbet ediyorlar.Onlara Kanlıca motorlarını sordum ,’’ooo,dediler hayatta yetişemezsin,Emirgan da o bitmiştir.’’’’O zaman Yeni Köyden Beykoz a geçeyim bari ‘’dedim, ‘’o da olmaz kalırsın oralarda’’ dediler.. Ben ne yapıcam şimdi,sabah okul var derken amcalardan birisi kalkmaya hazırlanan bir tekneye el etti..Gitti konuştu durumumu, olumlu davrandıklarını görünce..Kızlarla vedalaşmaya gittim,onlar bu arada fotğraf çekiniyorlar..Karşıda lüks bir lokanta var, onun özel teknesiymiş bu,direkt lokantaya çalışıyor.Kızlar da benimle tekneye doğru geldiler ve birden onlar da gelebiler mi dedim..Tabiki dediler, teşekkürler ederek bir kaç dakika içinde bir sürü duyguyu bir arada yaşayarak mavi ışıklı ,adeta denizin üstündeki lokantaya yol aldık.

.O sırada çok garip bir olay oldu..Merve bu durumu Şirinlerdeki , mavi aya benzetti..Gerçekten bizim için büyülü bir andı..FSM nin altından geçiyorduk,köprü o anda i maviydi ve arabalar sanki yavaş çekimde hareket ediyordu..Bir gece önce tekne gezisi yapmıştık ama bu başka bir şeydi..Köprüdeki araçlarla aynı yönlü hareket ediyorduk fizikteki  bağıl hız konusunun bu derece etkileyici olabilceğine ben bile inanamıyordum..Özel bir tekneyle boğaz da ayrı bir keyifmiş doğrusu..Lacivert adlı mekana geldik, hoş bir yabancı müzik ile karşıladı .Hoş bir ışıklandırması vardı.Bizim oraya ait olmadığımız her halimizden belliydi ama bu bizi hiç ilgilendirmiyordu doğrusu..Işıklandırılmış basamaklardan yukarı çıkarak, kara kapısındaki çıkışta bekleyen valelere de kolay gelsin diyerek caddeye çıktık.Fotoğraflar çekinerek, yaşadığımız maceranın sarhoşluğu ile  on dakika sonra arabayı bıraktığım yerin yanındaki duraktaydık..Ama bir sorun vardı, bu sefer de kızlar karşıya gidemiyordu..Çünkü Üsküdar arabaları da, Mecidiyeköy arabaları da bitmişti..Hadi o zaman benim köye dedik ve yollara vurduk,tabiki müzikler eşliğinde ....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder