Mayıs ayının
üçüncü haftasıydı. Suriyeli yetimlerle ilgili bir proje var dediler, bir kaç
saniye içinde kabul ettim..Herkes bir şey diyordı da gerçekte neler oluyordu,
nasıllardı ? Tarihin yazıldğı zamanlara tanıklık ediyorduk, yerinde görmeyi
doğrusu çok arzu ediyordum.
İstanbul’dan
kıl payı yetiştiğimiz uçakla Hatay’ a geçtik. İner inmez farklı bir coğrafya da
oldugunu hisstiren sarı sıcak iklimi ile Reyhanlı ya hareket edecek küçük bir
dolmuş karşıladı bizi..Geniş, düz ve verimli arazilerin arasından, yarım saat
kadar bir sürede Reyhanlı’ya ulaştık..Yol boyunca kaç kilometre kaldığını gösteren
tabelalarda Halep ismini görünce hüzünlendim doğrusu..İsmi var ama kendisi
adeta yok olmuş şehir..Oysaki ne kadar
da güzeldi...
Reyhanlı,
oldukça küçük bir ilçe...Dümdüz arazilerden sonra alçak bir tepeye çıkar gibi
şehrin merkezine çıkılıyor. Eski bir yerleşke olduğunu düşünürsek, ikliminin
sıcak olası nedenıyle nispeten daha yüksek bir yere iskan ettiklerini düşündüm. İlçe merkezinde, dört yol ağzının ortasında bir anıt
karşılıyor..2013 yılında şehirde bomba patlamış ve 53 Reyhanlılı vatandaş hayatını
yitirmiş..Yol boyunca şoförle konuşarak gittim..Türkiye’nin bu olayda ne kadar
duyarsız kaldığına içerliyordu, haklıydı da ! Açıkçası ben bile zar zor
hatırlıyordum olayı...Otele vardık, kendimi yıllar önce geldiğim Suriye gezisinde
gibi hissettim..Otelin son katındaki, lokantasının penceresinden şehre bakınca,
kurak dağları, çatısız damları,sıvasız evleri gördüm...Sıcak, sımsıcak ama bize
ait şeyler...
Akşam şehri
şöyle bir gezmek için çıktığımızda halkının artık yarısından fazlasının
Suriyeli, olduğunu fark ettik..Herkes durumu kanıksamış gibiydi..Kimi
şikayetçi, kimi ikiye katlattığı fiyatlarda dolayı halinden memnun...Şoför Bey
gibi insanlar da çoğunluktaydı tabi..Yolda köyünü göstermişti..’’Tellerin az
berisinde benim köyüm ,ötesinde onların...Benim de başıma gelebilirdi,..Ne
yapalım, Allah ne verdiyse paylaşıp gideceğiz..’’
Diğer günün sabahında hep birlikte yine bir tepede düğün
salonu gibi bir yere gittik..Bizim geliş amacımız olan Yetimler Şenliği burada
düzenlenmişti. Hatay civarındaki tüm yetimhaneler katılmıştı...İçeri
geldiğimde, bir süre ne yapacağımı bilemedim..Gurup gurup masalara oturmuş
çocuklar, başlarında ‘’Müşfikaları’’ ...Boğazım düğümlendi, bu çocukların
aileleri yoktu, savaş görmüşlerdi, yanlarında birileri ölmüştü ,belki en
yakınları,belki daha da kötü şeylere maruz kalmışlardı...Elimde balon, ne
yapacağımı bilemez halde duruyorum..Baktım tatlı bir kız,gülümsüyor bana,ismi Amuni’ymiş...Başladım
konuşmaya, oynamaya..Onlara gülümsediğimde önce mahcup oluyorlar, sonra yavaş
yavaş yaklaşıyorlar...Utangaç ve korku dolular...Sürekli onların popüler
müzikleri çaldı, çocuklarla pistten hiç inmedim...Halka olup müzikler
eşliğinde oyunlar oynadık.Yanıma gelmek isteyen ama utananlarının elerinden
tuttum, eğik başlarının altındaki gülümsemelerinde memnuniyetlerini gördüm...Müzik
durdu ve bir anons yapıldı, bir öğrenci gurubu etkinliği varmış. O kadar çocuk
inanılmaz bir hızla yerlerine oturdular ki şaşkınlıkla izledim..Benim okulumda
bunu başarabilmem en az yarım saatimi alırdı, üstelik benimkiler lise
öğrencileri..Bu arada bir de liseli öğrencilerin olduğu bir masa vardı,
yanlarına gittim..Bir tanesi Türkmendi,onun tercümesiyle sohbet ettik..Küçük çocukların
masumiyetini çok seviyorum ama liselilerle sohbet etmek de bambaşka...Kızlar
çok sempatik, olgun ve güzellerdi..Terbiyeli birer ailede yetişimiş oldukları
her hallerinden belliydi..Bir tanesi benimle konuşurken izin istedi, ilkokul
öğrencisi kardeşinin önüne çalışma kitabını açtı,talimat verdi ve sonra bana
dönerek gözlerime gülümseyerek baktı, sizi şimdi daha iyi dinleyebilirim der
gibi...Bu harekette o kadar çok incelik vardı ki,o an o kıza orda sarılmak
istedim..Çok güzeldi, herşeyiyle....Ve ne yaşarlarsa yaşasınlar, farklı yerlerdeki
yaşıtlarından farklı olmayan bir de halleri vardı kızların, Gülmeleri.....İnsan
o yaşlarda gülecek bir şeylermutlaka bulabiliyor..Tabi benim ,kitaplarını
incelerken tersten bakmış olmam ve garip
telaffuzlarımla arapça öğrenme çalışmalarım da onlara komik gelmiş olabilir... Müzik
yine aniden durdu ve bir anons daha, bu sefer daha hızlı ve sessiz bir şekilde
oturdular..Bizim liseli kızlar gülmeye başladı, bana tercüme ettiler, yemek
anonsuymuş, yemeğin adını duyunca nasıl da hızlandılar ama diyip, tekrar gülüyorlar :)
Yemekten
sonra bir ara aşağıya indim,alt katta yemekhane var, girişte de iki kişilik bir
bekleme koltuğu var...Kaçak çay içtiklerinden, çay içemiyordum, yemeğin üzerine
bir kahve içmek istedim ama kafeterya falan
yok..O sırada orda çalışan Reyhanlı’lı bir bayan ben size yaparım
dedi..Müteşekkir olarak kahvemi beklerken, kırklı yaşlarda çok güzel ,oldukça şık Suriyeli bir bayan geldi, yanıma oturdu..Çat pat yarı ingilizce ,yarı çalışanların tercümleri
ile sohbete koyulduk...Kendisi yetimhane müdürüymüş, eşi de doktormuş.Sahra
hastanesinde çalışıyormus.Bir kaç yıl olmuş geleli, Lazkiye den gelmişler..Eski
resimlerini, evlerini ,çocuklarını gösterdi...Suriyedki evi deniz kenarında bir
villa,,,Buraya gelince tüm varlığını bu yetimhaneye adamış, ‘’ailemden çok kişi
kaldı geride, hep merak içindeyim’’ diyor. Hayatımda içtiğim en acı kahve çok
tatlı bir sohbete eşlik ediyordu..Zaman zaman ellerimiz üst üste ,gözlerimiz
pür dikkat mimiklerimizde, konuşmaya,anlaşmaya çalışıyorduk..Ortak bir dil
yoktu ama gönül birliği vardı..Israrla bizi evine davet ediyordu, ağırlamak
istiyordu..Hatay’da yetimhanesini ziyaret imkanı bulduk., ama evini ziyaret imkanı
bulamadık.
Hatay’ın
meşhur künefesini yerinde yedikten sonra Reyhanlı’da başka bir yetimhaneye
geçtik. Burası daha çok yatılı Kuran Kursu gibiydi..Ama kurslardan farkı
burasının onların hem evi hem de okulu olmasıydı...Odalar çok düzenli ve
temizdi..Üçer tane ranza, altı tane de tekli gardrop vardı...Öğrencilerin ders
gördüğü yerler de vardı..Her yaştan çocuk var gibiydi..Çalışanları sıcak ve
samimiydi,onlar da kimsesizdi sanırım...Bize çalışma odalarını,yatakhanelerini
gösterirken tatlı bir heyecan duydukları çok belliydi..Onları ziyaret
etmemizden çok memnun olmuşlardı..Çayın yanına bir şeyler ikram etmeye
çalıştılar, bizlere elleriyle yaptıkları şeylerden hediye etmek
istediler..Plansız ,samimi şekilde..Bana burdaki durum, küçükken köyümüze
dışardan birisi geldiği zamanki hallerimizi hatırlattı...Çocuklar kapı arkalarından
merakla ama utanarak, kıkırdaya kıkırdaya bakar, tüm ailede hizmet ederdi..Haa
bu arada damdan dama , bir kaç Reyhanlı’lı bayan ile de sohbet de etme imkanı bulduk. Hoşgeldiniz
dediler, hal hatır sordular ve aşağı indiğimizde bize sıcak ekmekler
hazırlamışlardı...İşte dedim,yurdumun güzel insanları...
Diğer gün
başka yetimhaneleri de gezdik..Aldığımız balonları,şekerleri verdik, sohbetler
ettik..Yetim yüzlerini bir nebze gülümsetmeye çalıştık...Hep mahcubiyetle
aldılar, hep memnun oldular, hep çok tatlıydılar..Ve hep bir yumru boğazımızda
takıldı kaldı... Kilis’e doğru yol aldık....
Kilis ,bir
yanında düzenli, büyük ,yeni yapılmış binaları ile, diğer tarafta arnavut
kaldırımlı ara sokaklarında baharat kokuları ile, tarihinin izlerini taşıyan çok
güzel bir şehir. Şehre akşamüzeri vardık..Arabayı bir yerde bıraktıktan sonra,
daracık ara sokaklarda, iki katlı avlulu eski evlerin bahçe kapılarının
önlerinden geçtik...Hoş,sıcak bir mayıs esintisi vardı.Elli altmış yaşlarında
bir amca bizi bir eve götürdü..Burada çok varmış bu yetim evlerinden. Bu evler,avlu
içinde beş altı odalı iki katlı eski yapılar..Her odada bir aile kalıyor,
tuvalet,mutfak falan ortak...Aile dediysem, bu evlerde hiç erkek yok..Savaşta
ölmüşler ,tutuklanmışlar ya da gelememişler...Kadınların yüzlerinde keder, ama
nasılsın denildiğinde ‘’ Elhamdülillah’’
kelimesini dolduran şükür...Bazı kadınlar inanılmaz güçlü, gururlu...İlk
gittiğimiz evde otuzlu yaşlarda genç bir bayan,bize bodrum katını gösterdi.Bir
sınıfa benzetmiş, bir kara tahta, bir kaç eski sıra...Öğretmenmiş aslında,
burda da yetim çocuklara ders veriyormuş...Ortaokul yaşlarındaki oğlu da
annesinin yanında, küçük okullarını o da tanıtıyor bize, hem mutlulukla hem de
gururla...Hayat devam ediyor...Bu arada bizi yetim evlerine götüren amcayı tüm
ahali tanıyor burada , çocuklar ‘’ dede dede’’
diyerek kucağına koşuşuyor...Kilis’e dair hafızamda kalan, yüzümde
gülümse,kalbimde huzur bırakan çok tatlı bir görüntüdür bu...
Girdiğimiz
son ev beni derinden etkiledi..Burdaki kadınlar hem çok güzel,hem çok aciz
göründüler...Bir tanesi renkli gözlü,sarışın..Kucağında bebeği ,bir küçük kaza
geçirmiş ,yanmış bir yanı..Diğer bir kadına sordum, sizin var mı çocuk diye, ,
kederle işaret etti, vefaat
etmişler....Diğer birisi de evlatlarını, eşini kaybedince ,bir de yaşadıklarının
ağırlığı ile akli dengesini kaybetmiş...Gözleri çok şey söylüyordu,
gülümsemeleri buruktu...Bu evde bir de bebek vardı,ismi Şehit..Zaten burda
bebekler hep babalarının adını almışlar..Şehit...
Akşam çok
hoş ,tarihi bir mekanda Kilis’e özgü bir şeyler yedik..Şunu samimiyetle
söylüyorum ki, güneyin mutfağı kadar güzel bir mutfak yok...Siparişi yorgunlukla
biraz fazla abartmışız, arttı bir miktar...Garsonu çağırdık, bunları atıyor
musunuz, ne olacak dedim..Yok dedi ,''atmayız merak etmeyin ,Suriyeli
çalışanlarımız var, Yetim evlerine bırakırlar''...Tertemiz lavaşların, yiyeceklerin atılmayacak
olmasına,esnafın duyarlılığına sevinmiş olsam da ,yine boğazıma takıldı bir düğüm işte...
Diğer gün
sabah erkenden Antep’e yol almak üzere aracımıza yerleştik.Arkadaşları
bekliyoruz..Ben her sabah kahvaltıdan sonra muhakkak Türk kahvesi içerim. Sigara
tiryakiliği gibi bende de kahve tiryakiliği vardır ve malum cebinde de
taşınmıyor kahve. Burada nasıl bir kısmetse, her yemekten sonra sadece bana, tevafuken kahve geldi. Kilis’de hemen hemen tüm dükkanların önünde taze kahve
çekilip anında kahve yapılıyor ve küçük köpük bardaklarda ikram ediliyor.O
sabah,kaç günün yorgunluğu ile hepimiz uyumuşuz, doğru düzgün çay bile içemeden
koşarak arabaya yetiştik. İçim yanıyordu, kahve istiyordum ki Yine çok şükür
öyle güzel denk gelmişti. Arabamızın durduğu yer, baharatçının önüydü. Ve mis
gibi acı kahve yapıyorlardı,o gün güneşin ilk ışıkları ile Kilis’ten ayrılırken
kahve keyfimi ayrı bir güzel yapıyordum...
Antep’ e
geldiğimizde bizi elli yaşlarında ,sarışın,babacan sıcak kanlı bir beyefendinin
ofisine götürdüler. Kendisi Şam Yetimler Derneğinin başkanıydı.Dünyada bir çok
ülkede bulunmuş, yazar, aynı zamanda akademisyendi...İnanılmaz coşkulu karşıladı
bizi..Türkiye diyordu, dünyada hiç bir ülkenin yapmadığını
yaptı,minnetarız...İnşallah topraklarımıza döneriz ve sizin kaleniz
oluruz...Sizlere her gün dua ediyoruz, siz müslüman aleminin arkası,tek
dayanağısınız...Ayrıca bugünleri ve Türkiye'nin yaptıklarını kaleme aldığını da ilave ediyordu..
Beyefendi
çok içtendi, yerinde duramıyor bizimle ayrı ayrı sohbet ediyordu. İlk gördüğüm
anda yakın gelmişti ama baktıkça tanıdık da geldi...Bir ara Medine ‘den
bahsetti..O an acaba dedim, Tercümana döndüm,'' Medine de bir müze vardı, orda
2010 yılında seminer vermiş olabilir mi?''
Cevap hakikaten güzeldi. O müzenin müdürüymüş ve o tarihte ordaymış...’’Mümkün ‘’ dedi. Gözlerim doldu, Rabbim dünya ne küçüktü...
Cevap hakikaten güzeldi. O müzenin müdürüymüş ve o tarihte ordaymış...’’Mümkün ‘’ dedi. Gözlerim doldu, Rabbim dünya ne küçüktü...
Beyefendi
ile beraber buradaki yetimler programına katılmak için salona geçtik.Burası normalde düğün salonu olarak kullanılan oldukça geniş bir yer. Masalar ve plastik sandalyeler ve ortada ,biraz yüksekte bir pist. Yine
çocuklarla beraber oyunlar oynadık. Müşrika olarak isimlendirilen gönüllüler,
yetimlerden sorumlu bakıcılardı. Çocuklar eğlensin, mutlu olsun diye ellerinden
geleni yapıyorlardı...Ortak payda da buluşmayı bilen bunca insan, yalnız değillerdi ve geriye kalanlar birbirlerine sımsıkı
sarılmışlardı...
Sahneye çıktığımız zaman, aralarında olduğumuzu görmek onları inanılmaz derecede mutlu ediyordu..İri cüssesine rağmen,çocuklar gibi şen olan bir diğer kişi de o Beyefendi idi. .Pistte müziğn ritmine uydum, el çırpıyorum, bir ara baktım, küçük bir kız çocuğu ,kalabalıkta arada sıkışmıs ağlıyor. Hemen kucağıma alıp kaldırdım, sonra dört beş yaşlarında küçük bir adam geldi, abisiymiş. O boyuyla kız kardeşini ne zaman elimden aldı, anlamadım. Kucakladığı gibi sandalyelerinin olduğu yere götürdü. Bunu yaparken öyle ciddiydi ki..O Küçücük haliyle abi olmuştu. Daha doğrusu babalarının yerini almış gibi. .. Müthiş bir sahiplenmislik ,hem gülümsedim ,hem hüzünlendim..
Sahneye çıktığımız zaman, aralarında olduğumuzu görmek onları inanılmaz derecede mutlu ediyordu..İri cüssesine rağmen,çocuklar gibi şen olan bir diğer kişi de o Beyefendi idi. .Pistte müziğn ritmine uydum, el çırpıyorum, bir ara baktım, küçük bir kız çocuğu ,kalabalıkta arada sıkışmıs ağlıyor. Hemen kucağıma alıp kaldırdım, sonra dört beş yaşlarında küçük bir adam geldi, abisiymiş. O boyuyla kız kardeşini ne zaman elimden aldı, anlamadım. Kucakladığı gibi sandalyelerinin olduğu yere götürdü. Bunu yaparken öyle ciddiydi ki..O Küçücük haliyle abi olmuştu. Daha doğrusu babalarının yerini almış gibi. .. Müthiş bir sahiplenmislik ,hem gülümsedim ,hem hüzünlendim..
Bir de burada
Türkmen kız çocukları buldum, böylece onların tercümanlığında bir çok çocukla
iletişime geçebildim.Benzer hikayeler, önce bombaların sesleri gelmiş, sonra
kendileri..Bir gün bir arabaya binip gelmişler işte,bir bavula ne sığarsa...Peki baban dedim birine, ‘’onu
çok önce askerler götürmüştü’’ dedi.
Yine burda da
ikram vardı,misafir olduğumuz için ilk bize verdiler .Çocukların gözü önünde
yemek istemedim ,ilk onlar yesin istedim.Uzattım, alsınlar diye, kesinlikle
kabul etmediler. Sonra öğrendim ki arkadaşlar da benim gibi yapmışlar,
diğerleri de kabul etmemiş.İçecek de ikram edilmişti, kullanmadığım bir
içecekti, ‘’ben içmiyorum ,lütfen alın ‘’dedim..Uzattığım yanındakine, diğeri
öbürküne uzattı, kaç masa gitti böyle bilmiyorum. İnanılmaz bir gönül tokluğu,
mahcubiyet, edep...Tek kelime ile hayranlık duydum..Küçücük vücutları, kocaman
yürekler barındıran bu çocuklar; unuttuğumuz, kaybettğimiz ne çok şeyin olduğunu
hatırlatıyordu...
Sahnede
sunucu da çok profesyoneldi, palyaçolar da...Biz de program kapsamında dışardan
gelmişlerdir diye düşünmüştük. Programdan sonra gittiğimiz yetim evinde gördüm
ki,onlar da yetimlerdenmiş...O evlerde kalıyorlar, küçük çocukların bu durumdan
haberdar olduklarını sanmıyorum...Beraber ağlayıp, beraber gülmek diye buna
denir işte...Dünyanın küçüklüğünü bir kere daha beraber idrak ettiğimiz
beyefendi , bana ordaki bayanların
diktiği bir namazlık hediye etti...Bizleri, eşi ve gönüllü çalışanlar ile birlikte
aracımıza kadar uğurladı...
Evet, bu
çocuklar Suriyeli...Bombalar altından kaçmışlar..Hatıralarını, evlerini ,
ailelerini ,babalarını geride bırakmıslar..Bazıları da çok daha fazlasını...
Burdan tarihe not düşüyorum. Gittim, gördüm, yaşadım..Hepsini de anlatamadım...O çocuklar masum...Elbette bir ülkede hırsız da var,alim de var....Bizim halkımızı düşünüyorum da , öldürülme korkusuyla girilemeyen sokaklarda var, tertemiz insanlarla dolu alanlar da...
Burdan tarihe not düşüyorum. Gittim, gördüm, yaşadım..Hepsini de anlatamadım...O çocuklar masum...Elbette bir ülkede hırsız da var,alim de var....Bizim halkımızı düşünüyorum da , öldürülme korkusuyla girilemeyen sokaklarda var, tertemiz insanlarla dolu alanlar da...
O yüzden her
zaman dediğim gibi, insanlar sadece ikiye ayrılırlar...Rabbim iyilerden etsin...
Bu çocuklar Suriyeli...Bombalar altından kacmışlar..Babalarını geride bırakmıslar..Programda yemek ikramı vardı. .Yemekler önce bizlere ikram edilince ben de onlara uzattım. ''Size afiyet olsun''dediler. .Kibarca ve olgunca reddettiler..Oyuncakları alırken mahçup ve teşekkürle ''hediye.'' olarak kabul ettiler..Biri ikisi degil, her şehirdeki tüm yetimler kanaatkardı... Ufacık arsızlık, aç gözlüluk yoktu. .Ben anladım ki, insan memleketinde dileniyorsa başka bir yerde de dilenir..Sokaklarimızda dilenenler ,onlarla tüm Suriye lileri aynı görmek büyük bir gaflet. .
YanıtlaSilBizim halkımızı düşünüyorum da , öldürülme korkusuyla girilemeyen sokaklarda var, tertemiz insanlarla dolu alanlar da...
O yüzden her zaman dediğim gibi, insanlar sadece ikiye ayrılırlar. ..