4 Temmuz 2015 Cumartesi

Suriyeli Yetimler

Mayıs ayının üçüncü haftasıydı. Suriyeli yetimlerle ilgili bir proje var dediler, bir kaç saniye içinde kabul ettim..Herkes bir şey diyordı da gerçekte neler oluyordu, nasıllardı ? Tarihin yazıldğı zamanlara tanıklık ediyorduk, yerinde görmeyi doğrusu çok arzu ediyordum.
İstanbul’dan kıl payı yetiştiğimiz uçakla Hatay’ a geçtik. İner inmez farklı bir coğrafya da oldugunu hisstiren sarı sıcak iklimi ile Reyhanlı ya hareket edecek küçük bir dolmuş karşıladı bizi..Geniş, düz ve verimli arazilerin arasından, yarım saat kadar bir sürede Reyhanlı’ya ulaştık..Yol boyunca kaç kilometre kaldığını gösteren tabelalarda Halep ismini görünce hüzünlendim doğrusu..İsmi var ama kendisi adeta  yok olmuş şehir..Oysaki ne kadar da güzeldi...
Reyhanlı, oldukça küçük bir ilçe...Dümdüz arazilerden sonra alçak bir tepeye çıkar gibi şehrin merkezine çıkılıyor. Eski bir yerleşke olduğunu düşünürsek, ikliminin sıcak olası nedenıyle nispeten daha yüksek bir yere  iskan ettiklerini düşündüm. İlçe merkezinde,  dört yol ağzının ortasında bir anıt karşılıyor..2013 yılında şehirde bomba patlamış ve 53 Reyhanlılı vatandaş hayatını yitirmiş..Yol boyunca şoförle konuşarak gittim..Türkiye’nin bu olayda ne kadar duyarsız kaldığına içerliyordu, haklıydı da ! Açıkçası ben bile zar zor hatırlıyordum olayı...Otele vardık, kendimi yıllar önce geldiğim Suriye gezisinde gibi hissettim..Otelin son katındaki, lokantasının penceresinden şehre bakınca, kurak dağları, çatısız damları,sıvasız evleri gördüm...Sıcak, sımsıcak ama bize ait şeyler...
Akşam şehri şöyle bir gezmek için çıktığımızda halkının artık yarısından fazlasının Suriyeli, olduğunu fark ettik..Herkes durumu kanıksamış gibiydi..Kimi şikayetçi, kimi ikiye katlattığı fiyatlarda dolayı halinden memnun...Şoför Bey gibi insanlar da çoğunluktaydı tabi..Yolda köyünü göstermişti..’’Tellerin az berisinde benim köyüm ,ötesinde onların...Benim de başıma gelebilirdi,..Ne yapalım, Allah ne verdiyse paylaşıp gideceğiz..’’
Diğer günün  sabahında hep birlikte yine bir tepede düğün salonu gibi bir yere gittik..Bizim geliş amacımız olan Yetimler Şenliği burada düzenlenmişti. Hatay civarındaki tüm yetimhaneler katılmıştı...İçeri geldiğimde, bir süre ne yapacağımı bilemedim..Gurup gurup masalara oturmuş çocuklar, başlarında ‘’Müşfikaları’’ ...Boğazım düğümlendi, bu çocukların aileleri yoktu, savaş görmüşlerdi, yanlarında birileri ölmüştü ,belki en yakınları,belki daha da kötü şeylere maruz kalmışlardı...Elimde balon, ne yapacağımı bilemez halde duruyorum..Baktım tatlı bir kız,gülümsüyor bana,ismi Amuni’ymiş...Başladım konuşmaya, oynamaya..Onlara gülümsediğimde önce mahcup oluyorlar, sonra yavaş yavaş yaklaşıyorlar...Utangaç ve korku dolular...Sürekli onların popüler müzikleri çaldı, çocuklarla pistten hiç inmedim...Halka olup müzikler eşliğinde oyunlar oynadık.Yanıma gelmek isteyen ama utananlarının elerinden tuttum, eğik başlarının altındaki gülümsemelerinde memnuniyetlerini gördüm...Müzik durdu ve bir anons yapıldı, bir öğrenci gurubu etkinliği varmış. O kadar çocuk inanılmaz bir hızla yerlerine oturdular ki şaşkınlıkla izledim..Benim okulumda bunu başarabilmem en az yarım saatimi alırdı, üstelik benimkiler lise öğrencileri..Bu arada bir de liseli öğrencilerin olduğu bir masa vardı, yanlarına gittim..Bir tanesi Türkmendi,onun tercümesiyle sohbet ettik..Küçük çocukların masumiyetini çok seviyorum ama liselilerle sohbet etmek de bambaşka...Kızlar çok sempatik, olgun ve güzellerdi..Terbiyeli birer ailede yetişimiş oldukları her hallerinden belliydi..Bir tanesi benimle konuşurken izin istedi, ilkokul öğrencisi kardeşinin önüne çalışma kitabını açtı,talimat verdi ve sonra bana dönerek gözlerime gülümseyerek baktı, sizi şimdi daha iyi dinleyebilirim der gibi...Bu harekette o kadar çok incelik vardı ki,o an o kıza orda sarılmak istedim..Çok güzeldi, herşeyiyle....Ve  ne yaşarlarsa yaşasınlar, farklı yerlerdeki yaşıtlarından farklı olmayan bir de halleri vardı kızların, Gülmeleri.....İnsan o yaşlarda gülecek bir şeylermutlaka  bulabiliyor..Tabi benim ,kitaplarını incelerken tersten  bakmış olmam ve garip telaffuzlarımla arapça öğrenme çalışmalarım da onlara komik gelmiş olabilir... Müzik yine aniden durdu ve bir anons daha, bu sefer daha hızlı ve sessiz bir şekilde oturdular..Bizim liseli kızlar gülmeye başladı, bana tercüme ettiler, yemek anonsuymuş, yemeğin adını duyunca nasıl da hızlandılar ama diyip, tekrar gülüyorlar :)
Yemekten sonra bir ara aşağıya indim,alt katta yemekhane var, girişte de iki kişilik bir bekleme koltuğu var...Kaçak çay içtiklerinden, çay içemiyordum, yemeğin üzerine bir kahve içmek istedim ama kafeterya falan  yok..O sırada orda çalışan Reyhanlı’lı bir bayan ben size yaparım dedi..Müteşekkir olarak kahvemi beklerken, kırklı yaşlarda çok güzel ,oldukça şık Suriyeli bir bayan geldi, yanıma oturdu..Çat pat yarı ingilizce ,yarı çalışanların tercümleri ile sohbete koyulduk...Kendisi yetimhane müdürüymüş, eşi de doktormuş.Sahra hastanesinde çalışıyormus.Bir kaç yıl olmuş geleli, Lazkiye den gelmişler..Eski resimlerini, evlerini ,çocuklarını gösterdi...Suriyedki evi deniz kenarında bir villa,,,Buraya gelince tüm varlığını bu yetimhaneye adamış, ‘’ailemden çok kişi kaldı geride, hep merak içindeyim’’ diyor. Hayatımda içtiğim en acı kahve çok tatlı bir sohbete eşlik ediyordu..Zaman zaman ellerimiz üst üste ,gözlerimiz pür dikkat mimiklerimizde, konuşmaya,anlaşmaya çalışıyorduk..Ortak bir dil yoktu ama gönül birliği vardı..Israrla bizi  evine davet ediyordu, ağırlamak istiyordu..Hatay’da yetimhanesini ziyaret imkanı bulduk., ama evini ziyaret imkanı bulamadık.
Hatay’ın meşhur künefesini yerinde yedikten sonra Reyhanlı’da başka bir yetimhaneye geçtik. Burası daha çok yatılı Kuran Kursu gibiydi..Ama kurslardan farkı burasının onların hem evi hem de okulu olmasıydı...Odalar çok düzenli ve temizdi..Üçer tane ranza, altı tane de tekli gardrop vardı...Öğrencilerin ders gördüğü yerler de vardı..Her yaştan çocuk var gibiydi..Çalışanları sıcak ve samimiydi,onlar da kimsesizdi sanırım...Bize çalışma odalarını,yatakhanelerini gösterirken tatlı bir heyecan duydukları çok belliydi..Onları ziyaret etmemizden çok memnun olmuşlardı..Çayın yanına bir şeyler ikram etmeye çalıştılar, bizlere elleriyle yaptıkları şeylerden hediye etmek istediler..Plansız ,samimi şekilde..Bana burdaki durum, küçükken köyümüze dışardan birisi geldiği zamanki hallerimizi hatırlattı...Çocuklar kapı arkalarından merakla ama utanarak, kıkırdaya kıkırdaya bakar, tüm ailede hizmet ederdi..Haa bu arada damdan dama , bir kaç Reyhanlı’lı  bayan ile de sohbet de etme imkanı bulduk. Hoşgeldiniz dediler, hal hatır sordular ve aşağı indiğimizde bize sıcak ekmekler hazırlamışlardı...İşte dedim,yurdumun güzel insanları...
Diğer gün başka yetimhaneleri de gezdik..Aldığımız balonları,şekerleri verdik, sohbetler ettik..Yetim yüzlerini bir nebze gülümsetmeye çalıştık...Hep mahcubiyetle aldılar, hep memnun oldular, hep çok tatlıydılar..Ve hep bir yumru boğazımızda takıldı kaldı... Kilis’e doğru yol aldık....

Kilis ,bir yanında düzenli, büyük ,yeni yapılmış binaları ile, diğer tarafta arnavut kaldırımlı ara sokaklarında baharat kokuları ile, tarihinin izlerini taşıyan çok güzel bir şehir. Şehre akşamüzeri vardık..Arabayı bir yerde bıraktıktan sonra, daracık ara sokaklarda, iki katlı avlulu eski evlerin bahçe kapılarının önlerinden geçtik...Hoş,sıcak bir mayıs esintisi vardı.Elli altmış yaşlarında bir amca bizi bir eve götürdü..Burada çok varmış bu yetim evlerinden. Bu evler,avlu içinde beş altı odalı iki katlı eski yapılar..Her odada bir aile kalıyor, tuvalet,mutfak falan ortak...Aile dediysem, bu evlerde hiç erkek yok..Savaşta ölmüşler ,tutuklanmışlar ya da gelememişler...Kadınların yüzlerinde keder, ama nasılsın denildiğinde ‘’ Elhamdülillah’’  kelimesini dolduran şükür...Bazı kadınlar inanılmaz güçlü, gururlu...İlk gittiğimiz evde otuzlu yaşlarda genç bir bayan,bize bodrum katını gösterdi.Bir sınıfa benzetmiş, bir kara tahta, bir kaç eski sıra...Öğretmenmiş aslında, burda da yetim çocuklara ders veriyormuş...Ortaokul yaşlarındaki oğlu da annesinin yanında, küçük okullarını o da tanıtıyor bize, hem mutlulukla hem de gururla...Hayat devam ediyor...Bu arada bizi yetim evlerine götüren amcayı tüm ahali tanıyor burada , çocuklar ‘’ dede dede’’  diyerek kucağına koşuşuyor...Kilis’e dair hafızamda kalan, yüzümde gülümse,kalbimde huzur bırakan çok tatlı bir görüntüdür bu...
Girdiğimiz son ev beni derinden etkiledi..Burdaki kadınlar hem çok güzel,hem çok aciz göründüler...Bir tanesi renkli gözlü,sarışın..Kucağında bebeği ,bir küçük kaza geçirmiş ,yanmış bir yanı..Diğer bir kadına sordum, sizin var mı çocuk diye, , kederle işaret etti, vefaat etmişler....Diğer birisi de evlatlarını, eşini kaybedince ,bir de yaşadıklarının ağırlığı ile akli dengesini kaybetmiş...Gözleri çok şey söylüyordu, gülümsemeleri buruktu...Bu evde bir de bebek vardı,ismi Şehit..Zaten burda bebekler hep babalarının adını almışlar..Şehit...
Akşam çok hoş ,tarihi bir mekanda Kilis’e özgü bir şeyler yedik..Şunu samimiyetle söylüyorum ki, güneyin mutfağı kadar güzel bir mutfak yok...Siparişi yorgunlukla biraz fazla abartmışız, arttı bir miktar...Garsonu çağırdık, bunları atıyor musunuz, ne olacak dedim..Yok dedi ,''atmayız merak etmeyin ,Suriyeli çalışanlarımız var, Yetim evlerine bırakırlar''...Tertemiz  lavaşların, yiyeceklerin atılmayacak olmasına,esnafın duyarlılığına sevinmiş olsam da ,yine  boğazıma takıldı bir düğüm işte...
Diğer gün sabah erkenden Antep’e yol almak üzere aracımıza yerleştik.Arkadaşları bekliyoruz..Ben her sabah kahvaltıdan sonra muhakkak Türk kahvesi içerim. Sigara tiryakiliği gibi bende de kahve tiryakiliği vardır ve malum cebinde de taşınmıyor kahve. Burada nasıl bir kısmetse, her yemekten sonra sadece bana, tevafuken kahve geldi. Kilis’de hemen hemen tüm dükkanların önünde taze kahve çekilip anında kahve yapılıyor ve küçük köpük bardaklarda ikram ediliyor.O sabah,kaç günün yorgunluğu ile hepimiz uyumuşuz, doğru düzgün çay bile içemeden koşarak arabaya yetiştik. İçim yanıyordu, kahve istiyordum ki Yine çok şükür öyle güzel denk gelmişti. Arabamızın durduğu yer, baharatçının önüydü. Ve mis gibi acı kahve yapıyorlardı,o gün güneşin ilk ışıkları ile Kilis’ten ayrılırken kahve keyfimi ayrı bir güzel yapıyordum...
Antep’ e geldiğimizde bizi elli yaşlarında ,sarışın,babacan sıcak kanlı bir beyefendinin ofisine götürdüler. Kendisi Şam Yetimler Derneğinin başkanıydı.Dünyada bir çok ülkede bulunmuş, yazar, aynı zamanda akademisyendi...İnanılmaz coşkulu karşıladı bizi..Türkiye diyordu, dünyada hiç bir ülkenin yapmadığını yaptı,minnetarız...İnşallah topraklarımıza döneriz ve sizin kaleniz oluruz...Sizlere her gün dua ediyoruz, siz müslüman aleminin arkası,tek dayanağısınız...Ayrıca bugünleri ve Türkiye'nin yaptıklarını  kaleme aldığını da ilave ediyordu..
Beyefendi çok içtendi, yerinde duramıyor bizimle ayrı ayrı sohbet ediyordu. İlk gördüğüm anda yakın gelmişti ama baktıkça tanıdık da geldi...Bir ara Medine ‘den bahsetti..O an acaba dedim, Tercümana döndüm,'' Medine de bir müze vardı, orda 2010 yılında seminer vermiş olabilir mi?''
Cevap hakikaten güzeldi. O müzenin müdürüymüş ve o tarihte ordaymış...’’Mümkün ‘’ dedi. Gözlerim doldu, Rabbim dünya ne küçüktü...
Beyefendi ile beraber buradaki yetimler programına katılmak için salona geçtik.Burası normalde  düğün salonu olarak kullanılan oldukça geniş bir yer. Masalar ve plastik sandalyeler ve ortada ,biraz yüksekte bir pist. Yine çocuklarla beraber oyunlar oynadık. Müşrika olarak isimlendirilen gönüllüler, yetimlerden sorumlu bakıcılardı. Çocuklar eğlensin, mutlu olsun diye ellerinden geleni yapıyorlardı...Ortak payda da buluşmayı bilen bunca insan, yalnız değillerdi ve geriye kalanlar birbirlerine sımsıkı sarılmışlardı...
Sahneye çıktığımız zaman, aralarında olduğumuzu görmek onları inanılmaz derecede mutlu ediyordu..İri cüssesine rağmen,çocuklar gibi şen olan bir diğer kişi de o Beyefendi idi. .Pistte müziğn ritmine uydum, el çırpıyorum, bir ara baktım, küçük bir kız çocuğu ,kalabalıkta arada sıkışmıs ağlıyor. Hemen kucağıma alıp kaldırdım, sonra dört beş yaşlarında küçük bir adam geldi, abisiymiş.  O boyuyla kız kardeşini ne zaman elimden aldı, anlamadım. Kucakladığı gibi sandalyelerinin olduğu yere  götürdü. Bunu yaparken öyle ciddiydi ki..O Küçücük haliyle abi olmuştu. Daha doğrusu babalarının yerini almış gibi. .. Müthiş bir sahiplenmislik ,hem gülümsedim ,hem hüzünlendim..
Bir de burada Türkmen kız çocukları buldum, böylece onların tercümanlığında bir çok çocukla iletişime geçebildim.Benzer hikayeler, önce bombaların sesleri gelmiş, sonra kendileri..Bir gün bir arabaya binip gelmişler işte,bir bavula ne sığarsa...Peki baban dedim birine, ‘’onu çok önce askerler götürmüştü’’ dedi.
Yine burda da ikram vardı,misafir olduğumuz için ilk bize verdiler .Çocukların gözü önünde yemek istemedim ,ilk onlar yesin istedim.Uzattım, alsınlar diye, kesinlikle kabul etmediler. Sonra öğrendim ki arkadaşlar da benim gibi yapmışlar, diğerleri de kabul etmemiş.İçecek de ikram edilmişti, kullanmadığım bir içecekti, ‘’ben içmiyorum ,lütfen alın ‘’dedim..Uzattığım yanındakine, diğeri öbürküne uzattı, kaç masa gitti böyle bilmiyorum. İnanılmaz bir gönül tokluğu, mahcubiyet, edep...Tek kelime ile hayranlık duydum..Küçücük vücutları, kocaman yürekler barındıran bu çocuklar;  unuttuğumuz, kaybettğimiz ne çok şeyin olduğunu hatırlatıyordu...
Sahnede sunucu da çok profesyoneldi, palyaçolar da...Biz de program kapsamında dışardan gelmişlerdir diye düşünmüştük. Programdan sonra gittiğimiz yetim evinde gördüm ki,onlar da yetimlerdenmiş...O evlerde kalıyorlar, küçük çocukların bu durumdan haberdar olduklarını sanmıyorum...Beraber ağlayıp, beraber gülmek diye buna denir işte...Dünyanın küçüklüğünü bir kere daha beraber idrak ettiğimiz beyefendi  , bana ordaki bayanların diktiği bir namazlık hediye etti...Bizleri,  eşi ve gönüllü çalışanlar ile birlikte aracımıza kadar uğurladı...

Evet, bu çocuklar Suriyeli...Bombalar altından kaçmışlar..Hatıralarını, evlerini , ailelerini ,babalarını geride bırakmıslar..Bazıları da çok daha fazlasını...
Burdan tarihe not düşüyorum. Gittim, gördüm, yaşadım..Hepsini de anlatamadım...O çocuklar masum...Elbette bir ülkede hırsız da var,alim de var....Bizim halkımızı düşünüyorum da , öldürülme korkusuyla girilemeyen sokaklarda var, tertemiz insanlarla dolu alanlar da...
O yüzden her zaman dediğim gibi, insanlar sadece ikiye ayrılırlar...Rabbim iyilerden etsin...


1 yorum:

  1. Bu çocuklar Suriyeli...Bombalar altından kacmışlar..Babalarını geride bırakmıslar..Programda yemek ikramı vardı. .Yemekler önce bizlere ikram edilince ben de onlara uzattım. ''Size afiyet olsun''dediler. .Kibarca ve olgunca reddettiler..Oyuncakları alırken mahçup ve teşekkürle ''hediye.'' olarak kabul ettiler..Biri ikisi degil, her şehirdeki tüm yetimler kanaatkardı... Ufacık arsızlık, aç gözlüluk yoktu. .Ben anladım ki, insan memleketinde dileniyorsa başka bir yerde de dilenir..Sokaklarimızda dilenenler ,onlarla tüm Suriye lileri aynı görmek büyük bir gaflet. .
    Bizim halkımızı düşünüyorum da , öldürülme korkusuyla girilemeyen sokaklarda var, tertemiz insanlarla dolu alanlar da...
    O yüzden her zaman dediğim gibi, insanlar sadece ikiye ayrılırlar. ..

    YanıtlaSil